K

Kupür, pay ortaklığı planı yapan hisse sahiplerini yakından ilgilendiren bir kavramdır. Ortaklık yatırımları ile yeni yeni ilgilenen çoğu kişi ise kupür nedir sorusuna cevap arar. Bu kavram, temel olarak hisse karşılığında verilen değerli kâğıdı ifade eder. Para, tahvil ve hisse senetlerinin üzerinde yazan değerden bu adla bahsedilir. Hissenin dağılımı ve miktarı şirketin gelecek planlarına göre belirlenir. Hisse karşılığında verilen bu kıymetli kâğıtlar, üzerinde yazan rakama göre değer görür. 

Bu kavram, şirketin bölünebilirliği ile doğru orantılıdır. Şirketler, yönetim kurulunun izniyle gelecek planlarına ve anlık ihtiyaçlarına uygun şekilde dağılıma gidebilir. Payların büyüklüğü de yine şirketin ortaklık konusundaki gelecek planlarına göre tespit edilir. Bu değerli evrakın özellikleri ileriki süreçte gerçekleşebilecek şirket hikâyelerine göre değişiklik gösterir. 

Kupürlerin Özellikleri Nelerdir?

Borsa yatırımcılarının sıkça duyduğu bu kavram, hisse senediyle ayrılmaz bir bütündür. Şirket, yönetim kurulunun onayıyla elindeki pay için kupür düzenleyerek hisse senedi basar. Bu aşamada dağıtılacak olan hisselerin miktarı, birim olarak bu terimle ifade edilebilir. Kavram; hisse senedi ve basılmış yayınlar ile sıkça karıştırılır. Pay senedi kupürü, çeşitli özellikleriyle benzer terimlerden kolayca ayrılır. Bir üst kavram olarak değerlendirilir ve şirketin satışa sunacağı hisse senetlerinin sayısını ve içeriğini belirler. Hazırlanan kupür doğrultusunda senetler basılır. Her senedin üzerinde yazan miktar da yine bu kavramla ifade edilir.

Kupürler Ne Kadar Büyüklükte Olmalıdır?

Payın büyüklüğü, yönetim kurulunun onayıyla birlikte şirket tarafından belirlenir. Şirket, borçlarına veya yatırım planlarına göre arzu ettiği ölçüde kâğıt kesebilir. Bu durumda ilerleyen dönemde gerçekleşebilecek pay devri ve ortaklık ihtimalleri önem taşır. Örneğin 150.000 TL’lik pay, tek hisse olarak dağıtılabilir. Ancak gelecekte ortaklık veya pay dağılımı ihtimali bulunuyorsa bu miktar; 8, 10, 12, 15 hisse şeklinde de hazırlanabilir. Bu kavramın birim büyüklüğü, tamamen elde olan pay miktarına ve hisse senedi planlarına göre değişir. Şirket, ister tek isterse de 30 kupürle pay senedi basabilir. 

Kupürlerin Önemi Nasıldır?

Hisse senedi kupürü, uzun vadeli yatırım yapanlar ve şirketler için büyük öneme sahiptir. Hisse senedinin miktarını belirleyen bu kavram, doğrudan gelecek planlarıyla ilgilidir. Bu birimin miktarı ve içeriği, şirketin gelecekteki büyüme ve ortaklık planlarıyla doğru orantılıdır. Şirket, politikaları doğrultusunda sahip olduğu payı tek seferde veya birkaç senet hâlinde satışa sunabilir. 

Tek hisse senedi için hazırlanan pay planı, bir yatırımcının uzun vadede daha fazla kâr elde etmesini sağlar. Birden fazla hisse senedi ise şirkete daha fazla ortak ve para girişi olmasına imkân tanır. Küçük paylarla hazırlanan kıymetli kâğıtlar, şirkete ileride yapacağı alım satım işlemleri için kolaylık sunar. Daha fazla pay içeren küçük miktarlarda düzenlenen kupürler, hisse senedi iptaline gerek kalmadan kısmi satış yapma imkânı verir. 

Katılma intifa senedi, Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlere özgü tanıdığı haklardan biridir. Kelime anlamı “yararlanmak” olan intifa, hak sahibine herhangi bir pay tahsis etmez. Bu senet türü sahibine yalnızca mal varlığına dair haklar tanır. İntifa senedi genellikle şirketin kuruluşunda emeği geçen kişiler için çıkarılır. Ancak söz konusu evrak, bu kişilere ortaklık payı ya da yönetimde söz hakkı tanımaz. 

İntifa senedini çıkarmak için ana sözleşmede hükmün yer alması yeterlidir. Bu hüküm, sözleşmenin asıl hâlinde yer almıyorsa değişikliğe gidilerek senet çıkarılabilir. Söz konusu evrak, kurucu hisse senetleri olarak da tanımlanır. Katılma intifa senedi nedir sorusuna bu şekilde cevap verilebilir. 

Katılma İntifa Senedini Kimler Kullanabilir?

Ortaklık payı vermeden mal varlığına ilişkin hakları tanımlayan katılma intifa senedi, kurucular için çıkarılabilir. Ancak bahsi geçen kurucular, şirkete ortak ise bu durum paylarını etkilemez. Çünkü bu senet ortaklık haklarından tamamen bağımsızdır. Anonim şirketin kuruluşunda katkısı olan kişiler, intifa hakkından yararlanarak bu belgeyi kullanabilir.

Söz konusu senedini kullanabilecek kişilerden birisi de eski pay sahipleridir. Bu noktada önemli olan kişinin sahip olduğu pay bedelinin kanuna uygun olmasıdır. Katılma intifa senedi, bahsi geçen eski pay sahiplerinin yanı sıra alacaklılar için de çıkarılabilir. Bu kıymetli evrak, anonim şirketin eski hissedarları ve alacalıklar dışında benzer haklara sahip olanlar tarafında da kullanabilir. Bu aşamada önemli olan bu senedin, şirketle ilgili ve lehine kullanacak kişiler için çıkarılmasıdır. 

Katılma İntifa Senedi Sahiplerinin Hakları Nelerdir?

Türk Ticaret Kanunu’na göre katılma intifa senedi olan kişilere, şirketten pay hakkı verilmez. Bu kıymetli evrak, sadece şirket kârının bir kısmı için kişiye haklar tanır. Kurucu hisse senedi olarak da tanımlanan belge, yalnızca genel kurul tarafından alınan kararla yok sayılmaz. Bu noktada katılma intifa senedine sahip kişiler, belgenin feshi için onaylama veya yok sayma hakkına sahiptir. 

Sahibine yalnızca mali haklar tanıyan bu senet, oy kullanma veya dava açma gibi idari yetkiler vermez. Ancak söz konusu evrak, sahibini şirketin ettiği zarardan korur. Katılma intifa senedi, kişi pay sahibi değilse bireye şirket yönetiminde söz söyleme yetkisi de vermez. Bu belge kişiye şirket kâr ettiğinde ya da yeni sermaye ve tasfiye artığı oluştuğunda talep hakkı verir. 

Kredi arzı daralması ekonomide likiditenin azaldığını gösterir. Daralma durumunda yatırım sermayesi elde etmek zorlaşır. Bu da ekonomik parametrelerin durgunlaşmasına neden olur. Kredi arzı temel anlamda bankaların ve yatırımcılara kaynak sağlayan kuruluşların, kredi verme kapasitelerinin azalmasıdır. 

Arz daralması durumunda kişiler kredi almakta ve yeni yatırımlar yapmakta zorlanır. Bu durumda bazı sektörlerde iflaslar da söz konusu olabilir. Çünkü reel piyasalarda kredi kullanımı yalnızca yatırım yapmak için değil, mevcut borçları ödemek adına da tercih edilen bir yöntemdir. Arz daralması durumunda ekonominin değişik göstergelerinde olumsuz etkilerin olabileceğini belirtmek gerekir. Kredi arzı nedir sorusuna cevap verdikten sonra şimdi de daralmaya neden olan faktörlere geçelim.

Kredi Arzı Daralması Neden Olmaktadır?

Kredi arzını etkileyen faktörleri sayarken öncelikle para politikasını yöneten çevrelerin etkilerine değinilmelidir. Para otoritelerinin uyguladığı bazı politikalar kredi arzını etkileyebilir. Para otoriteleri, sıkı politikalar uyguladığı zaman bu daralmanın görülebileceğini belirtmek gerekir. Öte yandan firmalar ve tüketiciler de kredi arzını etkileyen faktörlerin arasında yer alır. Fakat temelde kredi arzındaki daralma para politikaları ve yüksek faiz oranları ile alakalıdır. 

Kredi Arzı Daralması Nasıl Takip Edilmelidir?

Kredi arzı, para politikasını yönetenlerin istikrarlı bir ekonomi oluşturmaları ile son bulur. Bu anlamda ideal faiz oranları ve yatırımcıların kendilerini güvende hissedebileceği bir piyasa, daralmanın önüne geçebilir. Özellikle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın para arzı politikaları bu durumun temel belirleyicisidir. 

Bilindiği gibi borçlu alacaklı ilişkisinde her zaman risk alan taraf alacaklıdır. Bankalarda belirli sebeplerden dolayı arz daralması yaşanabilir. Kredi azalması kredi talep iştahını da kesintiye uğratır. Ekonomi otoriteleri parasal aktarım mekanizmalarını doğru yönettiklerinde kredi arzı daralmasının da önüne geçilmiş olur. 

Kredi Arzı Daralmasının Sonuçları Nelerdir?

Arz daralması nedir sorusunun cevabı, birtakım sonuçların da belirginleşmesini sağlar. Bunlardan ilki, piyasalarda nakit ihtiyacının artmasıdır. Tüm sektörlerde yatırım işlemleri likidite ile gerçekleştirilir. Bu nedenle yeni adımlar atmak, borç ödemek ve yatırım faaliyetlerinde bulunmak için kredi arzının fazla olması gerekir. Nakit beklentisinin kısıtlı olması ve kredi alamamak, yatırımcının önünü görememesine sebep olduğundan ekonomik büyümeyi de duraklatır. 

Daralma; yatırım alanlarının azalmasına neden olur. Bankaların kredi verebilme kabiliyetleri ve faiz oranları, yatırımcıların ülke ekonomisine karşı duydukları güveni artırır. Kredi arzı daralması nedir ve sonuçları nelerdir sorusunun cevabı, dengeli bir ekonominin yatırımcı açısından ne kadar önemli olduğunu vurgular.

Konkordato, iflas anlaşması anlamına gelir. Bu özel yöntem, borçlu ve alacaklı kişinin menfaatlerini korumayı amaçlar. Şirketlerin borçlarını yapılandırması için başvurdukları bir yöntem olarak bilinir. Konkordato, en kısa tanımıyla borçlunun alacaklıları ile anlaşması şeklinde özetlenebilir. Borçlu kişi ya da firma, iflastan kurtulmak için alacaklıları ile hukukî çerçevede anlaşma sağlar. Bu süreçte kişinin borçları yapılandırılır. Borcun vadesinde ödenmeme riski olduğunda indirim yapabilir ya da fazladan vade verebilir. Bu sayede iflasın eşiğinden dönmek mümkün olabilir.

Konkordato, her borçlu kişi tarafından ilan edilemez. Yalnızca bozulan finansal yapısı düzeldiğinde borcunu ödeyebilecek kurumlar tarafından kullanılır. Bu aşamada iyi niyet ve güven oldukça önemlidir. Konkordato sürecinin başlayabilmesi için borçlu kişinin talepte bulunması gerekir. Alacaklılar ile anlaşma sağlanırsa hukukî süreç başlatılır. Borç indirimi ve vade uzatma işlemleri ise mahkeme tarafından onaylanırsa geçerlilik kazanır. Konkordato nedir sorusunun cevabı, bu şekilde açıklanabilir.

Neden Konkordato İlan Edilir?

İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan bazı değişiklikler, konkordatonun kapsamını genişletir. İflas erteleme işlemlerinde yargılama ve uygulama süresinin uzunluğu, pek çok sorunu da beraberinde getirir. Bu olumsuzluklar sebebi ile iflas erteleme sistemi kaldırılarak daha sağlıklı bir süreç olan konkordatonun düzenlenmesi sağlanmıştır. 

Bu yöntem, borçlu ve alacaklı kişilerin mağdur edilmemesi amacını taşır. İki taraf da çeşitli fedakârlıklarda bulunarak anlaşma yolunda ilerler. Borçlu olan kişi, çeşitli olumsuzluklar nedeni ile söz konusu miktarı ödeyemeyebilir. Bu tip durumlarda alacaklı kişiler de mağdur olabilir. Özellikle birden fazla alacaklının olduğu senaryolarda bir tarafın zararı karşılanırken diğer tarafın karşılanmayabilir. Bu yöntemin ilan edilmesindeki asıl amaç, tarafların anlaşma yolunda ilerlemesi ve zararların iki tarafı da mağdur etmeyecek şekilde karşılanmasıdır. 

Konkordato Çeşitleri Nelerdir?

Konkordato çeşitleri, yapılış biçimine ve zamanına göre iki farklı kategoride incelenir. Bu kategoriler ise kendi arasında alt başlıklara ayrılır. Konkordato türleri için yazının devamını okuyabilirsiniz.

Yapılış Zamanına Göre Konkordatolar

İflas dışı konkordato, borçlunun iflas etmeden önce alacaklılara teklifte bulunduğu türdür. Bu teklif, alacaklılar tarafından kabul edildiğinde ve mahkemece onaylandığında kişinin iflas etmesi engellenmiş olur.

İflas içi konkordato, borçlu kişinin iflas kararı verdiği bir türdür. Kişi, borçlarını yeniden yapılandırma sureti ile müflis sıfatından kurtulmayı amaçlar. Bu süreç, iflasın ilan edildiği tarihten itibaren başlatılır. Başvuru, mahkeme tarafından onaylanırsa iflasın tüm hüküm ve sonuçları ortadan kaldırılır. Kişi, borçlarını yapılandırarak ödemeye başlar.

Mal varlığının terki sureti ile konkordato türünde borçlu kişi, mal varlığını alacaklıların üzerine geçirir. Bu yöntem sayesinde borçlu kişi, iflastan kurtulmayı amaçlar. Alacaklı kişiler ise mal varlıklarını hukukî çerçevede nakde çevirebilir. 

Yapılış Biçimine Göre Konkordatolar

Tenzilat (yüzde) konkordatosunda alacaklı kişiler, hukukî çerçeve dâhilinde alacaklarının belirli bir yüzdesinden vazgeçebilir. Borçlu kişi, indirim yapılan tutarın dışındaki tüm borcunu alacaklılara ödemekle yükümlü olur. 

Vade konkordatosunda vade süresi belirlenerek borçlunun bu süre içerisinde yükümlü olduğu miktarı ödemesi sağlanır. Alacaklı kişi, tahsil etmesi gereken miktardan herhangi bir feragatte bulunmaz. 

Karma konkordato yönteminde alacaklı kişiler, tahsil edecekleri miktarın bir kısmından feragat ederken aynı zamanda borçlu olana da vade tanır. Bu türün uygulanması için borçlu kişinin ağır ekonomik şartlar ile karşı karşıya kalması gerekir. 

Konkordato Süresi Nasıldır?

Hukukî çerçeve dâhilinde mahkeme, ilgili belgelerin sunulması için 3 ay geçici konkordato süresi verir. Talep edildiği takdirde bu süreye 2 ay daha eklenebilir. Toplamda 5 ay süreye sahip olan kişi, gerekli belgeleri hazırlamaya başlar. Mahkeme ise kesin mühlet kararını geçici süre içerisinde verir. Kesin mühlette mahkeme tarafından atanan komiser raporları incelenir. Konkordatonun olumlu sonuca ulaşacağına karar verilirse 1 yıllık kesin mühlet verilir. Bu süre, ihtiyaç hâlinde 6 ay daha uzatılabilir. Tüm süreler kullanıldığı takdirde borçlu kişi 23 ay kadar mühlete sahip olur.

Konkordatoya Başvurmanın Şartları Nelerdir?

Vadesi geldiği hâlde borçlarını ödeyemeyen ya da ödeyememe tehlikesi bulunan kişiler, bu yönteme başvurabilir. Başvuru yaparken geçici bir yoksunluğun mevcut olması yeterlidir. Sürekli olarak devam eden bir yoksunlukta ise bu yöntemin uygulanması doğru olmaz. Bunun sebebi ise kişinin borçlarını hiçbir zaman ödeyemeyeceğinden kaynaklanır. Geçici bir sıkıntıya sahip olan kişi, kendisine süre verilmesi ya da borcun yapılandırılması hakkında başvuruda bulunur. Konkordato şartları arasında şeffaflık büyük önem taşır. Başvuru yapan borçlu kişi, ödeme hakkında dürüst ve samimi tekliflerde bulunmalıdır. 

Konkordato Süreci Nasıl İşler?

İflas erteleme işlemlerinin yetersiz kalması, konkordato kapsamının genişlemesine yardımcı olur. Bu değişiklikler neticesinde iflas erteleme süreci tamamen kaldırılır. Hayatın beklenmedik sorunları ile başa çıkamayan ve kötü niyet gütmeyen kişiler için yeni düzenlemeler getirilir. Bu sayede iş insanlarını korumaya yönelik çalışmalar yapılır. Konkordatonun zararları önleyerek hem borçlunun hem de alacaklının menfaatlerini koruma amacı bulunur. Borçlu ve alacaklı kişilerin süreci ise aşağıdaki gibi işler;

Yetkili mahkeme raporları onayladığı anda bu süreç başarı ile tamamlanır. Raporların onaylanmadığı takdirde ise iflas gerçekleşir.

Açık piyasa işlemleri kapsamında Merkez Bankası’nın kalıcı olarak piyasaya menkul değerler satmasına kesin satış denir. Finansla ilgilenenler tarafından sıklıkla sorulan “Kesin satış nedir?” sorusuna, para politikalarına yönelik olarak Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği satış türü şeklinde yanıt verilebilir. 

Piyasada likidite fazlası olduğunda Merkez Bankası portföyünde bulunan menkul kıymeti satıp geri verilmemek üzere parayı keser. Böylece piyasadaki likidite dengesi korunur. Her ekonominin finansal yapısına uygun şekilde likidite oranının maksimum seviyede olması istenir. Ancak likidite fazlalığı belirlenen sınırı aştığında ekonomik denge etkilenir. Merkez Bankası tarafından yapılan satış işlemleri de bu dengeyi korumaya yöneliktir.

Kesin Satışın Özellikleri Nelerdir?

Bu terimin iktisattaki diğer tanımı taşınır bir değerin doğrudan satışıdır. Kesin satışın özelliklerinin başında, nakit işleminin fazla olduğu bir ekonomide gerçekleşmesi gelir. Merkez Bankası bu açık piyasa uygulamalarını bono gibi menkul kıymetlerle gerçekleştirir. Örneğin Merkez Bankası piyasadan yüklü bir miktarda bono satın alırsa para hacmi artar. Bununla birlikte bono fiyatları artarken faiz oranları düşer. Satılan menkul kıymetler Merkez Bankası İstanbul Şubesi’ndeki serbest depolara veya EMKT (Elektronik Menkul Kıymet Transferi) sistemine aktarılır. 

Merkez Bankası’nın para tabanını artırmaya yönelik yaptığı menkul değer satışları, piyasadaki likidite fazlası sorununu çözer. Para tabanında bazı faktörlerin etkisi görülerek yapılan değişiklikler defansif açık piyasa işlemi olarak geçer. Bir tehdit olmadan Merkez Bankası para tabanında değişikliğe giderse buna ofansif açık piyasa işlemi denir. Kesin satış her iki durumda uygulanan açık piyasa işlemlerindendir. 

Kesin Satışın Sağladığı Avantajlar Nelerdir?

Kesin satış, ekonomideki finansal istikrarı sağlamak açısından önemli bir açık piyasa işlemlerinden biridir. Ekonominin dengede olması için piyasadaki nakit miktarının istenilenin altında ve üstünde olmaması gerekir. Merkez Bankası’nın piyasadaki likidite fazlalığını önlemek adına yaptığı kesin satışın avantajları vardır. 

Öncelikle bu yöntem, piyasadaki dengenin korunması açısından etkili ve hızlı bir yöntemdir. Bununla birlikte kesin satışın etkileri ölçülebilir ve kontrol edilebilir niteliktedir. Ayrıca ufak alım satımlarla gerçekleştirilebilen bu açık piyasa işlemi, para tabanında küçük oynamalara izin verir. Gerekli görüldüğü durumlarda ise tersine çevrilebilir. 

Kaldıraç oranı, finans dünyasında sıklıkla kullanılan bir terimdir. Bu terim, genellikle borçlar ve öz sermaye ile ilgili kavramlarda kişilerin karşısına çıkar. “Kaldıraç oranı nedir?” sorusunun cevabı kısaca “İşletmelerin kaynak yapısını ve finansman oranlarını gösteren bir terim” şeklindedir. Bu sistem ile yatırımcılar finansal piyasalarda çok daha az kaynak ile büyük hacimli işlemler yapabilir. 

Kaldıraç sistemi iki basamaktan oluşur. Çalışma kaldıracı, bu sistemin ilk basamağıdır. Bu kaldıraç, şirketlerin üretim ile satışlarını karşılaştırmak üzerine kurulur. Uzun vadede satışlarda görülen değişimlerin kârları üzerindeki etkisini rasyonel bir şekilde görebilmek için çalışma kaldıracı kullanılır. Sistemin bir diğer basamağı ise finansal kaldıraçtır. Finansal kaldıraç oranı, şirketlerin borçlarının sahip oldukları varlıklara yani pasif kaynaklara bölünmesi ile bulunur. Bu hesaplama ile şirketin varlığının ne kadarının borçlar için bir finansman olarak kullandığı hesaplanabilir. 

Bir diğer kaldıraç sistemi ise forex piyasalarında kullanılandır. Bu sistemde kişiler, ülkeler tarafından belirlenen kaldıraç oranları ile bazı işlemde bulunur. Forex Türkiye kaldıraç oranı 1:10 olarak belirlenmiştir. Bu oranlar, dolar üzerinden hesaplanır. Forex kaldıraç oranı örnekleri incelenerek bu kavramın daha iyi anlaşılması mümkündür.

Kaldıraç Oranı Neden Önemlidir?

Kaldıraç oranını hesaplamanın şirketler açısından önemi son derece büyüktür. Şirketler hem finansal hem de çalışan kaldıraç oranlarını hesaplayarak büyümeleri ile ilgili fırsatları rahatça görebilir. Ayrıca firmalar bu sistem ile borç ve kaynaklarını analiz ederek az paralarla daha büyük miktarlarda borçlanabilir. Böylece hızlı bir büyümenin yakalanabilmesi mümkün olur. Forex piyasalarında ise kaldıraç sistemi, kişilerin az miktarda bir sermaye ile yüksek kazançlar elde edebilmesini sağlar. 

Kaldıraç Oranının Etkileri Nasıldır?

Kaldıraç oranının hem kişisel hem de kurumlar açısından pek çok olumlu etkisi bulunur. Finansal kaldıraç oranı hesaplaması ile şirketler, gelecekleri ve büyüme oranları ile ilgili gerçekçi tahminlerde bulunabilir. Bu tahminlerle bağlantılı olarak yatırımları yöneterek finansal geleceklerini güvence altına alabilirler. Forex kaldıraç sistemi ise hem küçük hem de büyük yatırımcıların kâr elde etmesini sağlar. Bu sistemde borsaya benzer bir işleyiş bulunur. Finansal tahminler doğru olduğu takdirde kişiler 1:10 gibi yüksek bir oranda kâr elde edebilir. Bu da yatırımcılar için son derece önemli bir fırsat olarak değerlendirilir.

Kaldıraç Oranı Nasıl Hesaplanır?

Bu oranı hesaplamak için kullanılan çeşitli işlemler bulunur. Finans kaldıraç oranı hesaplaması; hisse başına düşen gelirde yüzde değişikliği, vergi öncesi kâr ve faiz giderleri (FVÖK) gibi çeşitli veriler yardımıyla yapılır. Çalışma kaldıracı oranı ise satışlardaki yüzde değişikliği ve FVÖK gibi değerler kullanılarak bulunur. Bu işlemler sonucunda elde edilen değerler şirketlerin borçlanabilmesi için oldukça önemlidir.

Kurumsal yatırımcılar, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenen kurallara uygun şekilde kurum ya da bireyler adına fon aktarım yetkisi verilmiş tüzel kişilerdir. Buna ek olarak şirket düzeyinde de ortaklık amacıyla, sigorta firmaları, vakıflar ya da sendikalar tarafından fon yönetimi yapılabilir. Bunlar gibi tüm yatırım aşamaları tüzel kişiler tarafından yürütülür. Kurumsal yatırımcı tanımına göre bu kişiler küçük sermayedarların tasarruflarını toplayarak getiri sağlayan ihtisaslaşmış finansal oluşumlardır. Kurumlar ve tüzeller ise farklı şirketlere yatırım yaparak olduğundan farklı bir sektöre yönelmek isteyebilir ya da firmada söz sahibi olmayı amaçlayabilir. 

Kurumsal yatırımcılar kimlerdir sorusunun cevabını daha iyi açıklamak için bir örnek verilebilir. Bu bağlamda; A şirketinin B firmasına ya da tüzel kişisine belirli bir oranda ücret ödemesi ve kâr sağlamak amacıyla veya ortaklık güderek fon aktarması durumu yaşanabilir. Bu olayda A isimli oluşuma kurumsal yatırımcı denir. Ayrıca, bireylerin tasarruflarını toplayarak elde ettikleri fonları daha yüksek verimlilik kazanmak amacıyla yatırıma aktaran finansal kurumlar da mevcuttur. Kurumsal yatırımcılar; menkul kıymet, gayrimenkul ya da risk sermayesi ortakları olabilir. Tüm bunlara ek olarak portföy yönetim şirketleri de kurumsal sermayedarlık yapabilir.

Kurumsal Yatırımcıların Özellikleri Nelerdir?

Müessese sermayedarlarının genel özellikleri arasında para ve fon birikimi bulunur. Bu aşamada kurumsal yatırımcı nasıl olunur sorusunun yanıtından bahsetmek gerekir. Şirketler ve vakıf gibi oluşumların bankalarda açtığı hesapların havuzda toplanması tüzel kişilere bu niteliği kazandırır. Bahsi geçen oluşumların ortak amacı, kâr etmek ve yüksek verimlilikte fon aktarımı gerçekleştirmektir. Kurumsal yatırım şirketleri ise bireylerin ya da diğer tüzel kişilerin tasarruflarını risk yönetimini ve piyasayı baz alarak fayda sağlayacak alanlara yöneltir. Bu sermayedarlar, hisse senedi ve tahvil gibi piyasalarda likiditenin artırılması için oldukça olumlu etkilere sahiptir.

Kurumsal Yatırımcılar ve Özel Yatırımcılar Arasındaki Farklar Nelerdir?

Bu iki kavramın aralarındaki ayrımlar sermaye yönetim şirketleri gibi oluşumlar açısından önemlidir. Özel ve kurumsal yatırımcılar arasındaki ayırt edici farklılıklardan biri, müessese sermayedarlarının hem kendi varlıklarını hem de dış fonları yönetmesidir. Kurumsal yatırımcılar özele kıyasla çok daha fazla miktarlarda yatırım yapar. Bunun amacı ise kişisel kazanç değil, kuruluşların ve müşterilerin ekonomik kazanımlarıdır. 

Özel yatırımcılar işlemleri kendisi için gerçekleştirirken, kurumsal yapılar Sermaye Piyasası Kurulu’nun öngördüğü kurallara uygun olarak kâr artırımı sağlamak durumundadır. Bireysel sermayedarlar için risk yönetimi çok daha fazla önem taşır. Bunun nedeni kurumsal yatırımcıların olanaklarının ve piyasa alanlarının çok daha fazla olmasıdır.

Kurumsal Yatırımcıların Avantajları ve Dezavantajları Nelerdir?

Kurumsal yatırımcıların avantajlarından biri geniş alanlara yönelebilmeleridir. Böylelikle birbiriyle ilişkili olmayan piyasalara fon aktarımı sağlanabilir ve pek çok farklı fırsattan yararlanılabilir. Sermayedarlar belirli piyasa bilgisine ve kapsamlı borsa deneyimine sahiptir. Böylece finansal sağlayıcılar özel yatırımcılara çok daha detaylı tavsiyelerde bulunabilir. Kurumsal sermayedarların dezavantajlarından biri ise piyasalardaki düşüş trendini artırabilir veya azaltabilir olmalarıdır. Bu durum nedeniyle özel yatırımcılara kıyasla hareket alanları daha kısıtlıdır.

Döviz kuru, bir ülkenin para biriminin diğer ülkeler karşısındaki değeridir. İki ülkenin para birimleri arasında oluşan farklılık sonucu risk ortaya çıkabilir. Kur riski, dövizde yaşanabilecek dalgalanmalar sonucu ülke varlıklarının zarar etmesidir. 

Kur Riski Nasıl Oluşur?

Bir şirket, farklı kur kullanmak istediği zaman tercih ettiği birime bağlı olarak değişen bir riskle karşı karşıya kalabilir. Firmalar yapacakları işlemi henüz tamamlamadan yerel para ve diğer ülkelerin birimleri arasında ortaya çıkan değişiklikler nedeniyle zarar görebilir. Kur riski nedir sorusu kısaca bu şekilde açıklanabilir.  

Aynı zamanda kur riski, yerel birim dışında kullanılan para cinsinden mali tablolar oluşturulursa ortaya çıkar. Yurt dışıyla bağlantılı çalışıp mal ve hizmet ihraç eden kişiler, bu riski taşır. Bunun yanı sıra hizmet ithal edenler, yabancı yatırım yapanlar ve işletmeler de döviz kuru değişikliğinden etkilenir. 

Döviz kuru riskinin farklı türleri vardır. Ekonomik risk, beklenmedik döviz kuru dalgalanması sonucu ortaya çıkar. Bu zarar durumu; rakiplerle olan pazar payını, firmanın gelecekteki nakit akışını ve maddi değerini büyük ölçüde etkiler. Aynı zamanda gelecekteki nakit akışının bugünkü değerini düşürür.  

Koşullu risk; bir firmanın yabancı projelere teklif vermesi, diğer sözleşmeler üzerine tartışması ve yabancı yatırımlar ile ilgilenmesi sonucunda doğar. Söz edilen projelerin yapılıp yapılmayacağına yönelik ortaya çıkan belirsizlik sonucu, koşullu zarar oluşabilir. 

İşlem riski, genellikle büyük şirketlerin birden fazla para birimi içeren süreçlere katılmasıyla ortaya çıkar. Yasal ve muhasebe standartları kapsamındaki şirketler, yabancı para birimlerini çevirmek zorundadır. Bir firma, döviz cinsinden bir sözleşmeye sahipse kurda beklenmedik hareketlenmeler sonucu nakit akışlarında belirsizlik doğar. Bu süreçte yabancı parayı, yerli birime çevirip nakit akışının devam ettirilmesi gerekir.

Çeviri riski, yabancı birimin yerel paraya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkar. Bu durum bir firmanın nakit akışını etkilemezken bildirilen kazançları ve hisse değerlerini düşürebilir.  Dalgalanan döviz kurları sonucunda; bir firmanın yabancı birimdeki hisse senetleri, varlıkları ve gelirleri çevirme işleminden olumsuz etkilenebilir. 

Kur Riski Yönetimi Nasıl Yapılır?

Kur riski yönetiminde birtakım stratejilere başvurabilirsiniz. İşlem riskini vadeli sözleşmeler gibi döviz türevlerinin kullanımıyla azaltabilirsiniz. Ayrıca bu durumu, şartların netleşmesini bekleyerek atlatmak mümkündür. 

Çeviri riskinden korunmak için bilanço yöntemi uygulanabilir. Bu doğrultuda firma, ödenmemiş bir tutarsızlığı dengelemek için riskli varlık ya da borç alabilir. Döviz türevleri, bu duruma karşı tercih edilebilir. Buna ek olarak şirketler, döviz takası ya da vadeli işlem sözleşmeleri satın alabilir.

Kur Riski Nasıl Hesaplanır?

Döviz riskinin çeşitli durumlara karşı önceden belirlenmesi gerekir. Peki, ortaya çıkan kur riski nasıl hesaplanır? Kur riski formülü şu şekildedir:

Kur riski oranı=(Döviz mevcutları + Döviz alacakları)/ (Döviz borçları+ Döviz taahhütleri)

Bu formül doğrultusunda riski hesaplayabilirsiniz. Ardından buna yol açan sebebi saptayıp kur riski yönetimi planlayabilirsiniz. 

Pay piyasasında işlemleri başarılı bir şekilde tamamlamak için geçerli olan bazı emir tipleri mevcuttur. Küsurat emir de bunlardan biridir. “Küsurat emir nedir?” sorusunun cevabı, özetle bir işlem biriminin sahip olduğu miktarın çok daha azı şeklinde açıklanabilir. Örnek olarak 1 lot hisse senedinden daha az miktarda emir verilirse bu durum küsuratlı emir olarak adlandırılır.

Küsurat emirlerde fiyat yer almaz. İlgili kısma yalnızca miktar girilerek işleme devam edilir. Küsurat işlemi, sermaye piyasa aracının ”.E” sırasındaki son işlem fiyatı baz alınarak gerçekleştirilir. Bazı durumlarda bu işlemin, karşı küsurat emirlerle eşleştiği görülebilir. Bir adedin altındaki küsuratlı işlemler, aynı paydaki emir defterlerinde oluşan son fiyat üzerinden gerçekleştirilir. Küsurat emir nedir sorusunun cevabı bu şekilde açıklanabilir.

Küsurat Emirin Özellikleri Nelerdir?

Küsurat emir nedir sorusunun ardından bu kavramın özelliklerinden bahsetmek gerekir. Küsurat emir, bir yatırımcının portföyünde istemeden de olsa ortaya çıkabilir. Örneğin; 200 hisseye sahip bir menkul kıymetin 8’e bölünmesi hâlinde işlem sonucunda değer 25 hisseye dönüşecektir. 

Tek lotlar için alım ve satım komisyonları, standart lotlardan daha yüksek olur. Ancak çevrim içi alım ve satım platformlarının popüler hâle gelmesiyle birlikte tek lotları elden çıkarmak eskisi gibi zor değildir. Küsurat emir vererek bu işlemi kolayca tamamlayabilirsiniz. Küsurat emirin özellikleri de bu şekilde özetlenebilir.

Küsurat Emirin Geçerlilik Süresi Ne Kadardır?

Pay piyasasında sisteme gönderilecek emirlerde aşağıda bulunan geçerlilik sürelerinden birini seçmek gerekir. Bu anlamda küsurat emrin süresi aşağıdaki gibi özetlenebilir. 

Bu kavramlardan sonuncusu olan tarihli emir ise zaman belirtilerek sisteme girilen talimatı ifade eder. Sisteme girilen emir, işlem gördüğü ya da iptal edildiği ana kadar geçerliliğini korur.

Küsurat Emir Kimleri Kapsamaktadır?

Küsuratlı emir, genellikle piyasada etkili olduğuna inanan bireysel yatırımcıları kapsar.

Portföyünüzde bulunan küsuratlı ya da 1 lottan küçük hisse senetlerini çeşitli bankalar aracılığıyla satabilirsiniz. İlgili bankaların web sitelerine ya da mobil bankacılığına giriş yaparak ”Lot Altı İşlemler” menüsü üzerinden emir verebilirsiniz. 

Finans sektöründe sunulan hesap çeşitleri, işlevleri doğrultusunda birbirinden ayrılır. Katılım bankacılığı olarak adlandırılan sistem, fon kullanımı ile kâr eldesi sağlayan projelerden biridir. Kâr ve zarara katılma usulüyle gerçekleştirilen bu sistem, faizsiz bankacılık olarak da adlandırılır. Faizsiz bankacılık sektörünün önemli kavramlarından biri kâr payıdır. 

Kâr payı; tasarruf sahiplerinden toplanan fonların, ticaret ve sanayide değerlendirilmesi sonucu elde edilen kazancın birikim yapmak isteyen kişilere paylaştırılmasıdır.

Katılım bankacılığı, faize değil kâr esasına dayalı olan bir sistemdir. Bu sistemde bankalar; ticaret, ortaklık ve finansal kiralama gibi yöntemlerle tasarruf sahiplerine fon kullandırır. Birikim yapmak isteyen kişilere, havuzdan toplanan fonların kullandırılması sonucu doğan kâr ve zarar dağıtılır. Kâr payı diğer bir adıyla temettü, bir şirketin yıllık faaliyet dönemi sonucunda elde ettiği net kazanç üzerinden sağlanır. Söz konusu sistemde kâra ortak olan tasarruf sahiplerinin elde ettiği kazanç, hisse paylarına göre değişiklik gösterir. Kâr payı oranları, kişinin yatırım miktarına ve birikim hesabına bağlı olarak belirlenir. 

Katılım hesabı, faiz hassasiyeti bulunan birikim sahipleri açısından avantajlı bir seçenek olarak ön plana çıkar. Kâr payı sisteminde, finansmanın değerlendirildiği tüm işlemler faturalandırılır. Faturalı bir şekilde çalışma prensibi sayesinde ise resmî olmayan ticari işlerin önüne geçilir.

Kâr Payı Nasıl Hesaplanır?

Kâr payı hesaplamasında mevduat sistemlerindeki gibi önceden belirlenen oranlar söz konusu değildir. Katılım bankalarında tasarrufun cinsi ve vade sayısı gibi hususlar göz önünde bulundurularak para havuzu oluşturulur. Tasarruf sahiplerinin ihtiyaç duyduğu finansman desteği de ilgili havuzdan sağlanır. Kâr payı hesabı için ortaya çıkan kazanç veya zarar finansmanın kullanıldığı havuza ait olan hesaplara dağıtılır. 

Kâr payı hesaplamasında anapara ve sabit bir getiri önceden taahhüt edilmez. Tasarruf sahibinin kazancı vade sonunda kesinleşir. Örneğin 100.000 TL’lik kâr payının 95.000 TL’si hesap sahibinin kalan 5.000 TL ise bankanın olur. Katılım bankalarının çalışma prensibinde kesinlikle faiz yoktur. Yalnızca ticaret ve sanayi gibi alanlarda değerlendirilen paranın kârı, tasarruf sahibinin hesabına yansıtılır. Aynı şekilde para işletilirken oluşan zarar da hem müşteri hem de banka tarafından ortaklaşa paylaşılır. Zarar edilen durumlarda müşterinin katılım hesabındaki para miktarı düşebilir.

Kâr Payı ve Faiz Arasındaki Fark Nedir?

Faiz, banka hesabına yatırılan anaparanın belirli bir vade sonucunda elde ettiği getiri olarak tanımlanır. Faizde, borç veren taraf vade ve kâr oranını belirler. Borç alan taraf ise belirlenen oranları kabul ettiği için bir uzlaşma söz konusudur. Faizsiz kazanç esasına dayalı olan kâr payı ise ilgili taraflarca belirlenen vadeye kadar anaparadan elde edilen kazancın, anlaşılan oranda dağıtılan kısmını temsil eder. 

Kâr payına dayalı olarak işleyen banka sistemlerinde, faizin aksine vade dolduğunda anaparanın ne kadar kazanç getireceği belli değildir. Ayrıca kredi ile finanse edilen projelerden zarar edilmesi de ihtimal dâhilinde bulunur. Özetlemek gerekirse faiz ve kâr payı arasındaki fark, vade sonunda kazancın taahhüt edilmemesidir. Kâr payında kazanç oranı paranın değerlendirildiği projenin verimliliğine göre değişiklik gösterir. Yatırım yapılan projenin kâr oranı düşükse tasarruf sahibinin elde edeceği kazanç da az miktarda olur. 

Katılım bankaları tarafından sunulan kâr payında, satışlardan veya değer kayıplarından doğan zarar hesap sahibinin birikim hesabına yansıtılır. Ancak faiz usulüyle işletilen banka hesaplarında herhangi bir değer kaybı olmadan önceden belirtilen oranda miktar birikime yansıtılır. Dolayısıyla faiz sisteminde vade süresinin sonunda anaparanın kazancı net bir şekilde bellidir.