Midas’ı indirmek için QR kodu taratın
Satış bedeline yansıtılan ödemeler dolaylı vergi olarak adlandırılır. Bu kalemde, vergi ödeme ve beyan yükümlülüğü genellikle farklı kişilere aittir. Dolaylı uygulamalarda ürün ve hizmet alım bedelleri üzerinden bir oran belirlenir.
Dolaylı olarak adlandırılan bu uygulama, kişiler ve kurumlar arasında gerçekleşen ekonomik işlemler için ödenmesi gereken bir kalemdir. Bu vergiler genellikle fiyatlara dâhil edilir. Örneğin; yurt dışından getirilen bir ürün için gümrük ödemeleri ve KDV bedelleri satış fiyatına eklenebilir. Böyle bir durumda, mükellef olunan bedeli ürünü satın alan kişi öder. Beyan yükümlülüğü ise satıcıya aittir. OECD üyesi ülkelerin tamamında dolaylı vergi uygulamaları yapılır. Söz konusu vergi kalemi, ekonomik işleyişin kayıt altına alınmasını sağlar. Bu uygulama aynı zamanda ülke bütçesi için kaynak yaratılmasına yardımcı olur.
Dolaylı vergi türleri; alım/satıma konu olan ürün ve hizmet üzerinden belirlenir. Söz konusu uygulamalar, yapılan işlemlere göre farklı oranlara ve prosedürlere sahiptir. Kanunlar dâhilinde belirlenen bu tipteki vergiler;
Yukarıdaki başlıklara ek olarak; finansal işlemler üzerinden alınan ödemeler de dolaylı uygulamalar kapsamındadır. Örneğin; kredi ve poliçe işlemlerinde ödenen Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi bu başlıkta değerlendirilir. Alışveriş, hizmet alımı ve sözleşme bedelleri üzerinden alınan bütün vergiler dolaylı uygulama kapsamındadır.
Kazanç ve varlık üzerinden talep edilen ödemeler dolaysız vergi olarak adlandırılır. Ticaretle uğraşan, çalışan ve herhangi bir suretle kazanç elde eden herkes bu vergiyi ödemekle mükelleftir. Söz konusu uygulamada vergiyi ödeme ve beyan etme yükümlülüğü aynı kişiye aittir. Herhangi bir sermayeye veya düzenli kazanca sahip olan kişi ve kurumlar, dolaysız vergi ödeme mükellefiyetine sahiptir. Kazanç ve varlık sahibi olmak, bu vergilerle ilgili mükellefiyet için yeterlidir.
Dolaysız vergi türleri, kazanç çeşidine ve mükellefin kimliğine göre değişiklik gösterir. Bu kategoride yer alan vergilerin oranları ve prosedürleri farklıdır. Bahsedilen kriterlere göre ayrılan dolaysız vergi çeşitleri şunlardır;
Gerçek kişiler gelir vergisi ödemekle mükelleftir. Kira ve maaş gibi kazançlarda bu ödemelerin yapılması zorunludur. Şirket ve işletme gibi tüzel kişilikler ise kurumlar vergisi mükellefiyetine sahiptir.
Bütçe payı üzerinden dolaylı ve dolaysız vergi karşılaştırması yapmak mümkündür. 2020 yılı Genel Bütçe İstatistikleri’ne göre dolaylı uygulamalar toplam vergi gelirlerinde %64,6 oranında bir paya sahiptir. Dolaysız vergilerde ise bu pay %35,4 civarındadır. Dolaylı ve dolaysız vergi oranları karşılaştırması, harcama ve tüketimin ülke bütçesinde büyük bir paya sahip olduğunu gösterir.
Enflasyonu azaltmak için yapılan borçlanmalar, dolaylı vergi örnekleri arasında gösterilebilir. Söz konusu uygulama, piyasadaki fiyat artışına müsaade edilmesiyle yapılır. Bu sayede, halktan doğrudan ödeme talep etmeden bütçe için gelir sağlanır. Söz konusu uygulama hakkında detaylı bilgi edinmek için “Enflasyon Vergisi” başlıklı içeriğimizi okuyabilirsiniz.
Konut ve işyerlerinin kullanımından elde edilen kazançlar, dolaylı-dolaysız vergilerin farkının net biçimde anlaşılmasına yardımcı olur. Kira gelirleri üzerinden yapılan ödemeler dolaysız vergi örnekleri kapsamında değerlendirilir. Gayrimenkul üzerinden belli bir oranın üstünde gelir elde eden mülk sahibi vergi ödemekle mükelleftir. Söz konusu ödeme, kiracıya yansıtılmadığı ve mülkün kullanma bedeline eklenmediği için dolaylı olarak kabul edilmez.
Devre kırıcılar, menkul kıymet piyasasında oluşan aşırı düşüşlerin ve yükselmelerin fiyatlara olan etkisini önlemek amacıyla işlemin durdurulması anlamına gelir. 1929 Ekonomik Buhranı’ndan beri ülkeler tarafından sıklıkla uygulanan bu yöntem, yatırımcıların kâr ve risk beklentilerinin piyasaları olumsuz etkilemesini önlemek için uygulanır. Devre kırıcılar, piyasalarda oluşması muhtemel volatiliteye karşı kullanılan araçların arasında yer alır. Yetkili kurumların kontrolünde belirli şartlar oluştuğunda uygulamaya konur.
Borsada işlem yapan yatırımcılar rasyonel beklentilerinin yanında daima risk faktörünü de göz önünde bulundurur. Kişiler, dünyada gerçekleşen olayların piyasaya etkilerini takip ettikten sonra alım ve satım yaparak kâr ve zararlarını dengede tutmaya çalışır. Çok sayıda yatırımcının aynı anda ve yönde işlem gerçekleştirmesi, piyasa dengesinde bozulmalara sebebiyet verir. Devre kırıcıların önemi bu noktada öne çıkar. Toplu alım ve satımların gerçekleştiği dönemlerde işlemin durdurulması, muhtemel zararları önler.
Devre kırıcılar, alım satım dengesizliklerinde kullanılır. Dolayısıyla sadece belirli dönemlerde uygulamaya alınan bir müdahale yöntemidir. Piyasadaki tıkanıklığı gidermede ve fiyat dengesini sağlamada önemli bir rol üstlenir. Ülkeler her ne kadar piyasaya müdahale etme taraftarı olmasa da dünyada yaşanan olayların borsayı doğrudan etkilemesi söz konusu uygulamayı gerekli kılar. Domino etkisi yaratarak ülke ekonomisinde birçok soruna yol açabilecek piyasa dengesizlikleri devre kırıcılar tarafından önlenir.
Bahsi geçen uygulama kapsamında hisse senedi ve vadeli endeks alış ve satış talimatlarındaki dengesizlikler de yer alır. Spekülatif bir atağın gerçekleştiği anlarda ilgili kurumlarca gerekli aksiyonlar alınır. Optimum sınırı aşan alım satım dengesizlikleri sonucunda piyasadaki tüm işlem durdurulur. Dengesizlik ortadan kalkana kadar herhangi bir işleme izin verilmez. Bu sayede fiyat artışları ve onu takip eden süreçte yaşanacak diğer ekonomik sorunlar da önlenmiş olur.
Devre kırıcılar, ülke ekonomisinin yanı sıra yatırımcıların davranışları üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. Bu yöntem, yaşanan olayların sonucunda kazanç elde edilmeden yapılan panik satışlarını önler. Yatırımcıların rasyonel olmayan bir kararla kâr beklentisinin altında satış yapması, söz konusu uygulamayla engellenir. Volatilite ortadan kalktıktan sonra nispeten daha güvenli bir piyasa ortamında işlem yapılmaya devam edilir. Böylece hem fiyat istikrarı hem de yatırımcı için faydalı bir adım atılır.
Bu uygulama ile yatırımcıya elindeki hisselerle ne yapması gerektiğine dair belirli bir süre de tanınır. Yatırım ortamı normal değerlere ulaşana kadar herhangi bir işlem yapmanın mümkün olmaması, mevcut hisselerin durumunu takip etme noktasında kişilere zaman tanır. Bu, spekülatif yönlendirmeler ve kitlesel satışların etkisi altında kalmadan hareket etme şansı verir.
Dezenflasyon tanımı, fiyat artış hızının belirli sebeplerden ötürü azalmasını ifade eder. Ülkemizde de yaygın olarak kullanılan bir ekonomi programıdır. Fiyat artışının azalması vatandaşın alım gücünü olumlu etkileyeceği için gelirlerin enflasyon nedeniyle erimesine mâni olunur.
Bu olgu ile fiyat artış hızını azaltmak veya tamamen durdurmak amaçlanır. Böylece toplumsal refah da artmış olur. Hükümet politikaları, dünyadaki mali dengeler ve arz-talep olguları enflasyonun aşağı yönlü bir ivme kaydetmesini etkiler. Kısaca dezenflasyonun, enflasyon artış hızının düşmesi olduğu söylenebilir.
“Dezenflasyon nedir?” sorusunun ardından nedenlerinden bahsetmek gerekir. Fiyat artış hızındaki düşüşlerin en temel nedeni enflasyonu önlemeye yönelik politikalar geliştirmektir. Dezenflasyon politikaları, makro ölçekte tüketimi kısıtlamak ya da para arzını azaltmak şeklinde olabilir. Ayrıca piyasa içerisindeki mal ve hizmetlerin artışı da fiyatların yukarı yönlü tırmanışını engeller. Üretimin artması, enerji maliyetlerinin düşmesi, maliye politikalarının enflasyonu düşürücü etkiye yönelik düzenlenmesi aşağı yönlü enflasyonun nedenlerinden sayılabilir. Çünkü üretim artarsa piyasadaki girdiler de artacak ve arz fazlalığından kaynaklı olarak fiyatlar düşecektir.
Fiyat artış hızının düşmesi hem Türkiye’de hem de dünyada ekonomi açısından olumlu yorumlanır. Çünkü yüksek enflasyon özellikle yatırımcıların önünü görememesine neden olan olumsuz bir süreçtir. Enflasyon oranındaki düşüş ile ülkedeki yabancı yatırımcı sayısı artar ve istikrarlı bir yapı meydana gelir. Ayrıca yerli yatırımcılar da ellerinde tuttukları likiditeyi faiz yerine gerçekçi yatırımlara dönüştürür.
Dezenflasyon politikaları faizlerin de ciddi anlamda düşmesine neden olur. Böylece vatandaşlar konut başta olmak üzere pek çok ihtiyacını kredi yoluyla karşılayabilir. Bu durumda da piyasa hareketlenecek ve enflasyon oranı daha da düşecektir. Yani bu olgu ekonomileri olumlu etkileyen zincirleme bir etki yapar.
Tüm bu açıklamalardan sonra dezenflasyonun nihai amacının enflasyon oranını belirli bir seviyenin altına düşürmek olduğu söylenebilir. Bir ekonomide yüksek enflasyon yıllara bağlı olarak düşme eğiliminde ise bu kavramın varlığından söz edilebilir. Örneğin 2015 yılında enflasyon oranı %20 olan bir ekonomi, 2016 ve 2017 yıllarında enflasyon oranını %18 ve %17 gibi rakamlara çekmişse dezenflasyon var demektir. Bu gibi dezenflasyon örneklerinden de anlaşılacağı üzere kademeli fiyat düşüşleri ekonomiyi canlandıran ve vatandaşların refah içerisinde yaşamasını sağlayan durumlardır. Fiyatlar düşünce alım gücü yükselecek, piyasa canlanacak ve direkt ya da dolaylı pek çok olumlu etki görülecektir.
Bir bankacılık terimi olan dışarıda yerleşik kişi, Türk Parası Kıymetini Koruma Mevzuatı’nda tanımlanır. Bu terim, Türkiye’de yerleşik sayılmayan tüzel ve gerçek kişileri tanımlamak için kullanılır. Kavram, Türk parası içeren belgelerin ithalat ve ihracatta belirli kıstaslar çerçevesinde korunmasını amaçlar.
Yurt dışında düzenlenen döviz endeksli sözleşmeler, Dışarıda Yerleşik Kişi Mevzuatı’na uygun olarak yapılır. Kambiyo Mevzuatı’na göre Türkiye’de yerleşik kişileri belirlemek için önce dışarıda yerleşik bireyleri tanımlamak gerekir. “Dışarıda yerleşik kişiler ne demek?” sorusuna ise yurt dışında bulunan işçiler, serbest meslek sahipleri, müstakil iş sahipleri ve Türkiye’de yerleşimi bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler şeklinde cevap verilebilir.
Mevzuatta 2006 yılında yapılan son değişiklik ile 32 sayılı Karar’daki 2/C maddesinde dışarıda yerleşik kişi tanımı yapılır. Kavramın özellikleri de bu açıklamadan çıkarılabilir. Söz konusu tanım, Türkiye’de yerleşik sayılmayan ve Türk vatandaşı olmayanlar açısından aynıdır. Türkiye dışında yaşayanlar için ise bu kavramın tanımı varsayımsal unsurlarla belirlenmez. Bu kişilerin Türkiye’de ikâmet etme izni olup olmadığına bakılır. Bahsi geçen kişiler, Türkiye’de ikamet etme iznine sahip değilse dışarıda yerleşik kişi olarak kabul edilir. Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’na göre ülkede şube açan tüzel veya gerçek kişiler de bu özellikler dâhilinde tanım kapsamına alınır.
Dışarıda yerleşik kişi olarak geçenlerin Türkiye’de Türk parasıyla tahsilat, ödeme, tevdiatta bulunmaları da bu tanımın özelliklerindendir. Bankalar ise dışarıda yerleşik kişiler adına, Türkiye’de bulunan bireyleri muhatap alabilir. Ayrıca dışarıda yerleşik kişilerin diğer bir özelliği de satın alma hakkıdır. Buna göre bu kişiler, yurt dışındaki ortaklık fonları ve yatırımlar dâhil menkul kıymetler veya diğer piyasa araçlarını bankalar ya da aracı kurumlar vasıtasıyla satın alabilir.
Ödemeler dengesi açısından çok önemli olan dışarıda yerleşik kişi, ekonomik hareketlerin kayıtlarını tutmayı sağlayarak piyasada etki gösterir. Bir ekonomide; ihraç edilen mal tutarı, yatırımlar ve varlıklar kaydedilir. Böylece ekonomideki varlık artışı, mal ve hizmet ithalatı olarak görülür. Dışarıda yerleşik kişinin ekonomik hareketlerinin kaydı, piyasa değerini ortaya çıkarmada etkili olur.
Bir ekonomi çevresinde yerleşik olarak 1 yıldan fazla ikamet eden ve piyasa içinde faaliyet yürüten kişilerin yanında başka ülkelerde yaşayan ama dönemsel olarak Türkiye’de belirli parasal işlemler yapan bireyler vardır. Dışarıda yerleşik kişiler, bu ikinci kısımda yer aldığı için iki taraflı işleyen sistemde ödemeler dengesini sağlar. Ayrıca bu ödeme dengesinin tutulması mülkiyet değişiminin yapılmasına olanak sağlar.
Yasal ve iş merkezlerinden her ikisi de Türkiye’de olmamasına rağmen ülke sınırları içerisinde gelir eden kişilerin kazançları üzerinden vergilendirme yapılır. Bu tür bir vergilendirmeye tabi tutulan kişilere de dar mükellef denir. Dar mükellefiyet vergilendirmesi pek çok kritere bağlı olarak hesaplanır.
Vergi mükellefiyeti hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli bir kavramdır. Vergi mükellefiyeti olan kişiler ve kurumlar, bir takvim yılı içinde Türkiye’de ticari ve zirai gelir elde edenlerdir. Türkiye’de 6 aydan fazla kalsa bile ülkeye yerleşmemiş kişilerden ve kurumlardan da dar mükellefiyet kapsamında vergi alınır. Bu vergi, Türkiye’ye belli ve geçici bir görev için gelip burada kazanç elde edenlere de uygulanır. Buna ek olarak tutukluluk veya hastalık gibi elde olmayan sebeplerden dolayı Türkiye’de kalan kişilerden de bu vergi alınabilir. 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 6. maddesi kapsamında Türkiye’de ikamet etmeyen kişilerin ülke sınırları içerisinde elde ettikleri kazançlar vergiye tabi tutulur.
Dar mükellef nedir sorusuna daha ayrıntılı bir şekilde de cevap verilebilir. Vergi Usül Kanunu doğrultusunda Türkiye’de iş yeri bulunduran yabancı kurumların ticari kazancından vergi alınması gerekir. Dar mükellefiyet, yabancı kurumların temsilciler aracılığıyla kurduğu zirai işletmeden ve serbest meslekten elde edilen kazançları da kapsar. Türkiye’de kiralanan taşınır ve taşınmaz varlıklardan elde edilen iratlar da dar mükellef vergilendirmesi kapsamındadır. Buna ek olarak Türkiye’de kazanılan menkul sermaye gelirleri de Vergi Usül Kanunu’na tabidir. Kişinin ya da kurumun gelirini oluşturan tüm kazançlar bu kanun çerçevesinde vergilendirilir.
Kişi, ihraç etmek için Türkiye’den satın aldığı malları yurt dışına gönderebilir. Bu durumda kurumun elde ettiği kazançlardan vergi alınmaz. Mallar Türkiye’de satılmadığı için elde edilen kazanç vergilendirilmez. Dar mükellef sistemine tabi tutulmak için alıcının ya da satıcının Türkiye’de olması gerekir. Hatta her iki taraf da Türkiye’de olabilir. Bunun yanı sıra satış sözleşmesi Türkiye’de yapıldığı takdirde de kazanç elde eden kişi vergiye tabi tutulur.
Dar mükellef konusu örnek üzerinden çok daha net bir şekilde anlaşılabilir. Amerikan vatandaşı Bay Williams 2019 yılında 7 ay Türkiye’de yaşamıştır. Bu süre zarfında kişi, ticari aracılık yapmış ve 7 ayın sonunda ülkeden ayrılmıştır. Bu örnekte Bay Williams, 6 aydan daha uzun süre Türkiye’de ticari kazanç elde etmiştir. Bu kişi Türkiye’de ikamet etmediği için dar mükellef vergilendirme sistemine tabi tutulur.
Çalıştığı şirket Amerika’da olan Bay Williams, Mersin’den aldığı lastikleri yurt dışına ihraç etmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 7. maddesi kapsamında Türkiye’den satın alınıp ihraç edilen mallar vergilendirilmez. Ancak Bay Williams aynı zamanda Türkiye’deki sanayilere de lastik satışı gerçekleştirmiştir. Türkiye’de ticari amaçlı serbest meslek kapsamında yapılan satışlardan elde edilen kazançlara da dar mükellef vergilendirme sistemi uygulanır.
Deflatör, enflasyona karşı alınan önlemlerin arasında bulunan ve sıkça duyulan kavramlardan bir tanesidir. İktisadi bir terim olan deflatör, enflasyon ile ters yönlü ilişkinin kurulabilmesi için kullanılır. Günümüzde pek çok kişi tarafından deflatör nedir sorusunun cevabı sıkça araştırılır. TÜFE oranlarıyla birlikte sıkça gündeme gelen kavram, enflasyonun hafifletilmesini ve deflasyonist eğilimlerin desteklenmesini tanımlar. İndirgeyici olarak da bilinen bu terim aynı zamanda parasal değerleri gerçek fiyatlara dönüştürmek için kullanılan bir endekstir.
Enflasyonun fiyat ortalamasındaki genel artış olduğu düşünülürse bu durumun tersinin de deflasyon olduğu söylenebilir. Fiyat artışının getirdiği olumsuz etkileri ortadan kaldırma işlemi, GSYİH deflatörü ile gerçekleşir. Deflatör, piyasa fiyatlarında yaşanan toplu artışların sonucunda sık duyulmaya başlanan kavramların arasında yer alır. Alım gücünü bir hayli azaltan fiyat artışı, yükselen faizler, kredilerin daraltılması ve piyasadaki paranın geri çekilmesi enflasyona yol açabilir.
Mallarda ve hizmetlerde görülen ortalama fiyat artışının etkileri, indirgeyici endeks sayesinde azaltılabilir. Fiyat endeksi olarak da bilinen bu kavram, parasal anlamda ifade edilen bir faktörün gerçek değere dönüştürülme aşamasında ortaya çıkar. Bu fiyat düşürücü etken, ekonomik hacmin değerinin anlaşılabilir rakamlara dönüşmesine yardımcı olur. Yurt içindeki malları kapsayan deflatör, fiyat artışının etkilerini ortadan kaldırmak için kullanılır.
Deflatör, ekonomik büyüklüğün değerinin gerçeğe çevrilmesi için kullanılan bir çarpandır. Bu, nominal olanı reele çevirir. Deflatör, çeşitli parasal kavramların gerçek fiyatlara dönüştürülmesini sağlar. Bu noktada indirgeyici ve TÜFE, sıkça karıştırılır. Ancak deflatör özellikleri ile diğerlerinden kolayca ayrılır. Bunlar, şu şekilde sıralanabilir:
İndirgeyici fiyat endeksi, ülke içinde değişen fiyatların hesaplanmasını sağlar. Deflasyon, enflasyonun hareketliliğinin hesaplanmasına ve dengelenmesine imkân tanır.
Deflatör, mevcut yılda parasal olarak ifade edilen değerleri gerçek rakamlara çevirmek için kullanılan bir hesaplama aracıdır. Bu terim, kullanım alanına göre bir sayı ya da indeks olarak kabul edilir. Deflatör hesaplaması yapabilmek için parasal ve gerçek GSYİH rakamlarını bilmek gerekir. GSYİH, bir ekonomide söz konusu olan tüm hizmetlerin ve malların parasal değerini ifade eder. GSYİH rakamlarının bu hesaplamada yer alma nedeni kolayca anlaşılabilir. Bunun sebebi, mevcut süre zarfında gözlemlenen ve yıllara göre değişen tüketici eğilimlerini de hesaplamaya dâhil etmektir.
Hesaplama aşamasında ilgili yıl için belirlenen baz oranı da büyük bir önem taşır. Basit birer çarpma ve bölme işleminin sonucunda indirgeyici hesaplaması yapılabilir. Nominal GSYİH rakamı, reel olanın oranına bölündükten sonra ortaya çıkan sonucun 100 ile çarpılması, indirgeyici indeksini gözler önüne serer. Çarpım rakamı, baz olarak alınan senenin indeks değerine göre değişir.
Doji, piyasa hareketliliğini gösteren bir mum çubuğu formudur. Bu grafik, açılış ve kapanış fiyatlarının birbirine çok yakın seviyelerde olduğu durumlarda oluşur. Doji oluşumu, alıcı ve satıcıların güçlerinin eşit veya birbirine yakın olduğunu gösterir. Söz gösterge, genellikle bir kararsızlık belirtisi olarak kabul edilir.
Doji, dikkatle okunması gereken bir grafik formudur. Bu grafiklerin oluşması, ani değişimlerin yakında olduğunu gösterir. Söz konusu değişimlerde gereken önlemleri alarak borsa kararsızlıklarından korunmak mümkündür. Mum çeşitlerini ve belirtilerini iyi okuyarak radikal değişimlere karşı önlem alabilirsiniz.
Doji mum çeşitleri fiyat eğilimlerine göre belirlenir. Bu göstergeler, olası piyasa hareketlerinin sinyalidir. Söz konusu mumlar; yusufçuk, uzun bacaklı ve mezar taşı olmak üzere üç temel forma sahiptir. Bu formlar, yükseliş ve düşüş trendlerine göre farklı renklerde olabilir.
Aşağı yukarı hareket eden mum formasyonu yusufçuk (dragonfly) olarak adlandırılır. Dragonfly, fitil üzerinde yusufçuk böceğini andıran küçük bir gövdeye sahiptir. Bu göstergenin görülmesi genellikle fiyatların tersine döneceği şeklinde yorumlanır. Yusufçuk, aynı zamanda geçmişteki fiyat hareketlerini kontrol eden bir parametredir.
Çizginin orta kısmında yer alan kısa gövdeli mum formasyonu uzun bacaklı (long legged) olarak adlandırılır. Bu formasyon, genellikle yükseliş sinyali olarak yorumlanır. Borsanın düşük fiyatlarla kapandığı bir günün grafiğinde uzun bacaklı formasyon görülüyorsa, fiyatların artacağı düşünülebilir. Ard arda görünen long legged formlar ise konsolidasyon döneminin geldiğini gösterir.
Mezar taşı (gravestone), yusufçuğun tam tersi bir formdadır. Bu formasyonda gövde yine kısadır ancak çubuğun dip kısmında yer alır. Gravestone, piyasadaki kesin değişimlerin alametidir. Bu gösterge, fiyatların mevcut gidişata göre ters bir istikamette gideceğini ifade eder.
Mum formasyonları, borsanın kapanış ve açılış vakitleri yakınken oluşur. Söz konusu göstergeler, fiyat değişikliklerindeki eğilimlere göre belirlenir. Doji formunun görülmesi, fiyatlarda yakın zamanda büyük bir dönüşüm olacağını gösterir. Bu dönüşüm, yükseliş veya düşüş biçiminde gerçekleşebilir. Doji oluşumu, alıcı ve satıcıların birbirlerine üstünlük kuramadıklarını gösterir. Hızlı değişimler, yatırımcıları tedirgin edebilir. Bu formasyonlar görüldüğünde piyasa hareketlerini iyi izlemek ve alım-satım emirlerini dikkatlice vermek gerekir.
Yükselen doji, genellikle mezar taşı formunda görünür. Bu durumda, hissenin aşırı alındığını düşünen yatırımcılar pozisyon kapatmaya başlayabilir. Pozisyon kapatmayı ise genellikle satışlar takip eder. Bahsedilen mum formasyonu, trendin değişkenliğini gösteren bir işarettir. Bu gösterge, yükseliş durumunun geçiciliğini ifade eder.
Doji mumları kararsız formasyonlar olarak tanımlanır. Bu göstergeler, bulundukları yere göre yorumlanır. Destek ve direnç bölgesindeki formasyonlar yükseliş sinyali olarak yorumlanabilir. Söz konusu göstergelerin sıklığı ise trendlerin kararlı olmadığını gösterir. Mum formasyonlarının yükseliş trendlerinde görülmesi, düşüşün yakın olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Düşen doji formları yusufçuk biçiminde olur. Bu göstergeler, gölgelerle birlikte yorumlanır. Mumun uzun bir gölgesi varsa bu durum alıcıların devreye girdiğini gösterir. Böyle bir hareketlilik söz konusuysa, fiyat düşüşleri önlenmiş olur. Diğer yandan, yusufçuk formundaki grafik satıcıların güç kaybettiğini ifade eder.
Grafiklere içi boş olarak yansıtılan mumlar, kararlı düşüşleri gösterir. Böyle bir durumda, satıcılar nezdinde radikal bir güç kaybı olduğu düşünülür. Söz konusu hareketlerde kontrol alıcılara gösterilebilir. Piyasada böyle bir hareket söz konusuysa mum formasyonları yönleri aşağı dönük olarak gösterilir.
Defter değeri, şirketlerin öz kaynak toplamlarının ödenmiş sermaye tutarına bölünmesi ile elde edilen bir orandır. Piyasa değeri (PD/DD) olarak da bilinen kavram, hisse senetlerinin fiyatlarını sahip olduğu öz kaynaklara göre ölçmeye yarar. Bu değerlendirme oranı belgenin ucuz ya da pahalı olduğuna dair bir fikir oluşturur.
Genel kanı, yüksek PD/DD oranına sahip olan hisselerin daha pahalı, düşük piyasa değerine sahip olanların ise daha ucuz olduğu şeklindedir. Fakat bu varsayım, her zaman doğru olmayabilir. Bu şekilde kısaca “Defter değeri nedir?” sorusunu cevapladıktan sonra özelliklerine ve hesaplanmasına geçelim.
Bu değer, hisselerin talebini etkileyen önemli bir faktördür. PD/DD oranı için, ilk basamak 1 olarak kabul edilir. Yani PD/DD sonucu 1 olan işletmeler, kendi öz kaynaklarıyla eşit değerlenir. 1 rakamının altında konumlanan şirketlerin, öz kaynaklarından daha ucuza fiyatlandığı söylenebilir. Özellikle zarar eden şirketlerde bu değerin, 1’in altında olması beklenir. Çünkü zarar eden işletmenin, öz kaynakları erimeye başlar. Piyasa değeri 1’in üzerinde olan şirketlerin ise daha fazla fiyata işlem gördüğünü söylemek mümkündür. PD/DD oranı genellikle aynı sektörde olan işletmeleri, birbirleriyle kıyaslamak için kullanılır.
Ayrıca bakınız: PD/DD nedir?
Defter değeri/piyasa değeri, yatırımcılar tarafından iyi anlaşılması gereken kritik bir kavramdır. Bu değer, işletmelerin öz sermayelerini ifade eder. Öz sermaye ise şirketlerin varlıklarından, yükümlülükleri çıkarıldığında ortaya konur. DD, çoğu zaman işletmenin gerçek değerlerini ifade etmez. Bu kavramın sadece muhasebe defteri üzerindeki bir değer, olduğunu belirtmek gerekir. Fakat defter değeri, hisse senedi alım satımında doğrudan ya da dolaylı olarak etkilidir. Çünkü PD/DD oranının belirlenmesinde rol oynar.
Defter değeri hesaplama çok da karmaşık bir işlem değildir. Bu değer, iki farklı şekilde bulunabilir. İlk yöntem, öz sermayenin asıl sermayeye bölünmesiyle elde edilir. İkincisinde sermayenin toplam hisse senedine bölünmesi gerekir. Gerçek değer ile DD arasındaki fark yüksek olabilir. Örneğin, 30 yıl evvel satın alınan bir işletmenin verileri düşük görülebilir.
Defter değeri, hisse senedine yatırım yapılıp yapılmayacağı yönünde karar verilmesini sağlar. Yatırımcı, işletmenin PD/DD oranına bakarak ucuz ya da pahalı olduğunu düşünür. Burada değerlendirme yaparken, işletmelerin çalıştıkları sektörün dinamiklerini de göz önünde bulundurmaları gerekir. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin PD/DD oranı ile, sanayi sektöründe çalışan bir işletmenin PD/DD oranı kıyaslanamaz.
Devlet iç borçlanma senetleri ya da kısa adıyla DİBS, resmî kurumlar tarafından iç piyasaya sunulan bir menkul kıymet türüdür. Bu gruba giren senetler, genellikle Türk lirası cinsinden ihraç edilir.
DİBS, kuponsuz (iskontolu) ya da kuponlu olabilir. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ihraç edilir. Söz konusu menkul değerler belirli bir vadeye sahip olacak şekilde piyasaya sunulur. Vadenin sonunda borçlu konumundaki devlet, senedi elinde bulunduran kurum ya da kişilere gerekli ödemeyi yapar. DİBS, vadesi boyunca alınıp satılabilir ve işlem tarihindeki piyasa koşulları uyarınca nakde çevrilebilir. Vergi avantajı sağlaması ve yüksek likiditeye sahip olması, DİBS’nin diğer önemli özelliklerinin arasında sayılabilir.
DİBS, devlet ve yatırımcılar açısından farklı amaçlara hizmet eder. Devlet kurumları, bu senetleri genellikle bütçeleri finanse etmek için ihraç eder. Ayrıca DİBS, zaman zaman özel bazı amaçlar doğrultusunda da piyasaya sunulabilir.
Yatırımcılar için ise DİBS, avantajlı bir menkul kıymettir. Türk lirası cinsinden yatırımları değerlendirmek için ideal bir araç olan DİBS, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın güvencesindedir. Bu sebeple düşük risk taşır.
DİBS, genellikle vadelerine göre sınıflandırılır. Vadesi 1 yıldan kısa olan senetler hazine bonosu olarak adlandırılır. Vadesi 1 yılı aşan, dolayısıyla uzun vadeli olarak tanımlanabilecek DİBS ise devlet tahvili ismiyle anılır. Söz konusu iki menkul kıymet türü arasında herhangi başka bir fark bulunmaz.
DİBS kavramı ve bu finansal enstrümanın özellikleri anlaşıldıktan sonra Devlet İç Borçlanma Senetleri Endeksleri nedir sorusunun yanıtı kolayca kavranabilir. Bu endeksler, ilgili kıymetlerin getirilerini ve fiyatlarını ölçmek için kullanılan göstergelerdir. Endeksler, kurumsal ya da bireysel düzeydeki tüm yatırımcıların DİBS performansını takip etmesini kolaylaştırmak adına belirlenmiş değerlerdir.
Endeksler kendi içlerinde iki alt gruba ayrılır. Devlet İç Borçlanma Senetleri Endeksleri nelerdir sorusunun yanıtı şu şekildedir:
Fiyat ve Performans Endeksleri için belirlenen baz tarih 2 Ocak 2001 iken vadeler; 91, 182, 273, 365 ve 456 günlüktür. Fiyat Endeksleri, DİBS değerlerindeki faiz kaynaklı değişimleri işaret eder. Performans Endeksleri’nde ise bu hesaplamaya menkul değerin vadesindeki azalmanın yarattığı etki de dâhil edilir. Bu endeksler, İMKB Tahvil ve Bono Piyasası’nda yapılan işlemlerin ağırlıklı ortalama fiyatları ve getirileri üzerinden hesaplandıktan sonra bilgi dağıtım firmalarınca yayımlanır.
Portföy Performans Endeksleri ise gelişmeleri gün içinde yapılan valörlü işlemler bağlamında eş zamanlı olarak gösterir. Baz tarihi 31 Aralık 2003 olan bu endekslerin gün içinde oluşan maksimum, minimum ve son değerleri gerçek zamanlı olarak bilgi dağıtım firmalarının ekranlarına yansır. Aynı değerler gün sonunda OTASS ekranlarında ve bültenlerde de yayımlanır.
Değerleme, yalın anlamıyla kıymet takdir edilmesi olarak ifade edilir. Vergi Usül Kanunu açısından önemli olan bu kavram, iktisadi kıymetlerin para olarak karşılığını belirler. Belirlenen tutar, vergi hesaplamasında matrah olarak kullanılacağı için önem arz eder.
Bu süreç iki aşamalı bir işlem olarak uygulanır. Bunlardan ilki, iktisadi kıymetin miktarının belirlenmesidir. Buna envanterin çıkartılması da denir. İkinci aşama ise miktarı belirlenen söz konusu kıymetin değerleme günü itibarıyla belirli bir para cinsinden bedelinin bulunmasıdır.
Vergi Usulü Kanunları’nda bahsi geçen değerleme, uzman kişiler tarafından yapılması gereken bir işlemdir. Uygulama yapılacak alana göre kurumsal değerleme süreçlerinin takip edilmesi gerekir. Bu amaçla süreçlerin nasıl işlediği ve çeşitleri konusunda bilgi edinilmesi önemlidir. Gayrimenkul ve kasko değerleme konularında yetkili kişilerin bildirimde bulunmaları gerekir. Bu amaçla gayrimenkul değerleme uzmanlığı alanında çalışan yetkililerden destek alınabilir.
Değerleme; kıymetli varlıkların, hesapların tanımlanmasını ve para cinsi üzerinden ifade edilmesini sağlayan bir işlemdir. Vergi usulüne uygun olarak tamamlanan bu süreç, müşteri veya temsilcilerden alınan talimatlara ve girdilere göre yapılır. Kayda geçirme sürecinde ilk olarak vergilerin matrahları hesaplanır. İktisadi olarak yapılan tespit çalışmaları neticesinde sürecin tamamlanması sağlanır. Bu durumda yeniden değerleme oranı verileri de dikkate alınarak bilgiler girilir.
Hangi kıymetlerin ne şekilde değerleneceği konuları ilgili kanunda ayrıntılı bir şekilde belirtilir. Böylece mükelleflerin inisiyatifine kalan bir durum söz konusu olmaz. Gelir ve Kurumlar Vergisi’nde hesap dönemine göre işlem yapılır. Değerleme günü, hesap döneminin kapandığı gün olarak belirtilir. Özel hesap dönemi belirlenmiş mükellefler için aralık ayının son günü hesap döneminin kapanış tarihidir. Değerleme günü olarak 31.12 esas alınır ve bilançonun dönem sonunda sahip olunan değerlerleri fiili olarak göstermesi sağlanır.
Değerleme çeşitleri arasında sayılanlar; iktisadi kıymet değerleri, iktisadi kıymetlere dâhil kıymetleri değerleme, vergi değerleri ve yeniden değerlemedir. Her bir iktisadi kıymetin hangi kriterlerde değerleneceği belirlenmiştir. Bu kapsamda gayrimenkul değerlemeden hisse senedi ve alacaklara kadar pek çok konu yer alır. VUK 268. maddesine göre vergi değeri, yalnızca bina ve arazi için geçerlidir. Araç değerleme konusunda ise iktisadi işletmelere dâhil kıymetleri değerleme kriterleri dikkate alınır. Yeniden değerleme sayesinde nominal değerler reel kavramlara dönüşür. Bu sayede mali tablolar gerçekleri yansıtır ve aşırı vergi ödenmesi önlenir.
Değerleme ölçütleri iktisadi kıymetin nevi ve mahiyetine göre hesaplanması gereken bir konudur. Bu amaçla belirlenen pek çok ölçüt arasından uygun olanın belirlenmesi önemlidir. Vergi Kanunu’nun 261.maddesine göre değerleme ölçütleri:
Bunlara ek olarak; alış bedeli, ortalama perakende satış ve tapu siciline kayıt değeri gibi ölçütler de bulunur. Tüm bu unsurlar göz önüne alınarak gerekli hesaplama işlemleri yapılır.