İnelastik talep yapısına sahip ürünler haricindeki malların tüketiminin fiyatlarla ters orantılı olması beklenir. Yani genel anlamda bir ürün ne kadar düşük fiyattan satılıyorsa o kadar da talep görür. Eğer bir ürünün hem fiyatı hem de talebi aynı anda artıyorsa bu durumda Giffen Paradoksu’ndan söz edilir. İlgili paradoks, fiyat artışına rağmen ürüne olan talebin de giderek yükselmesi arasındaki beklenilmeyen ilişkiyi kapsar.
Paradoks, ilk kez 19.yüzyılda Sir Robert Giffen tarafından öne sürülmüştür. 19.yüzyılda İrlanda’da ortaya çıkan patates kıtlığı, Giffen Paradoksu oluşumunda büyük etkiye sahiptir. Paradoksa soyadını veren Giffen, kıtlığın patates fiyatlarını artırdığını ancak ürüne olan talebin de yükselişe geçtiğini fark edip bu anormal ilişkiyi incelemiştir. İncelemenin sonucunda ise düşük gelirli İrlandalı çalışanların günlük beslenmelerini patatesle geçiştirerek bütçelerinin küçük bir kısmını et gibi daha kaliteli yiyeceklere ayırdığı gözlemlenmiştir. Bu, zamanla patates kıtlığına neden olduğundan ürünün fiyatlarında artış yapılmıştır. İrlandalı işçilerin de artık hiç kaliteli yiyecek alamayacağından tüm gelirini patatese yatırdığı ortaya çıkmıştır. Talep kanuna ters işleyen bu duruma da Giffen Paradoksu adı verilir.
Giffen malı, talebin ilk kuralına uymayan ürünleri kapsar. Talep eğrisine uymayan Giffen malları, ikame edilmeyen düşük kaliteli ürünler olarak nitelendirilebilir. Ekmek, Giffen mallarına bir örnek olarak gösterilebilir. Ekmek, fiyatı arttıkça dar gelirlilerin daha çok tükettiği bir yiyecektir. Bunun sebebi ise ekmeğin tüketici kitlesinin çoğunun bütçesinde önemli bir yere sahip olmasıdır. Giffen Paradoksu özelliklerine sahip mallar, yerine başka bir unsurun tercih edilemeyeceği, alternatifi bulunmayan ve talep edilmek zorunda olan ürünleri kapsar.
Giffen Paradoksu’nun oluşumundan söz etmek için ürünün bazı koşullara uyması gerekir. Paradoksu meydana getiren şartlar, şu şekilde özetlenebilir:
Giffen Paradoksu’nda aranan ilk şartlardan biri malın düşük olması gerektiğidir. Düşük mal, gelirle ilgili bir terimdir. Gelir arttıkça mala duyulan talebin azalması anlamına gelir. Dolayısıyla bu noktada Giffen mallarının çokça dar gelirli kişiler tarafından tüketildiği anlamı çıkarılabilir. Ayrıca düşük malların negatif gelir esnekliği bulunur. Yani Giffen Paradoksu talebin gelir esnekliği negatiftir. Bu da tüketim için o malı zorunlu kılar. Çünkü fiyatı artsa da yerine bulunabilecek bir alternatif yoktur.
İlgili ürün yerine alternatif bulamamak, Giffen Paradoksu’ndaki malları ikamesi zor hâle getirir. Bu, malın yerine geçebilecek benzer ürünün bulunma zorluğunu ifade eder. Eğer bir ürünün alternatifi bulunmuyorsa ve onu tüketmek ihtiyaçsa fiyatı artsa da talepte azalma görülmez. Aynı şekilde tüketilen mal, kişinin bütçesinin büyük bir kısmını oluşturuyorsa bu üründen vazgeçmek imkânsızdır. Tüm bu şartları sağlayan ürünler, Giffen Paradoksu malları olarak bilinir.
Günümüz dünyasında geçinme çabasında olan birçok kişi, aslında hiç farkında olmadan bu paradoksu hayatına uyarlar. Düşen alım gücü, özellikle orta ve dar gelirli ailelerin evlerine alabilecekleri malları kısıtlı hâle getirir. Fiyatlar da artışa geçince bir ürünü almak için ona duyulan ihtiyacın birkaç kez düşünülmesi gerekebilir. Et, günlük hayatımızda Giffen Paradoksu etkilerini görebileceğimiz yiyeceklerden biridir. Et ürünlerinin fiyatları arttıkça insanlar bu yiyecekten vazgeçerek daha uygun maliyetli gıdalara yönelir. Buna bağlı olarak arz-talep dengesi değiştiği için temel gıda ürünlerinde fiyat artışı gözlemlenir.
Söz konusu artış, temel ihtiyaçları karşılamaya yönelik ürünlerde olduğu için satın almamak gibi bir seçenek bulunmadığından Giffen Paradoksu’na yakalanırız. Ete olan talep, arzı karşılamadığı için yönelinen domates, biber ve yumurta gibi daha temel gıdaların fiyatları artışa geçer. Bu da daha düşük gelirli ailelerin örneğin menemen yapmaktan artık vazgeçmesi ve sadece ekmek tüketmesi anlamına gelir.
Gelir tablosu, şirketlerin bir hesap dönemindeki kazançlarını ve maliyetlerini gösterir. Bölümler hâlinde düzenlenen bu verilerden işletmenin mali yıl sonundaki net faaliyet sonuçlarını öğrenmeniz mümkündür. Şirketler, aynı dönem içindeki tüm gelirlerini ve giderlerini karşılaştırma yapmaya uygun olacak şekilde bu tabloya kaydeder. Ardından çeşitli maliyet ve gelir kalemlerini düşer. Ayrıca bazı hesapları kendi aralarında gruplar ve tabloyu finansal analiz için elverişli hâle getirir. Şirketlerin dönemsel mali sonuçlarını özetleyen bu tablolar üzerinden finansal analizler yapılabilir.
Finansal tablolar, şirketlerin geride bırakılan dönem içerisindeki faaliyetlerini özet şeklinde görme olanağı tanır. Gelir tablosunda ise işletmenin tüm kazanç ve maliyet kalemlerine yer verilir. Bu tabloya şirketin ana faaliyetleri için ödediği giderlerinin yanı sıra diğer harcamaları da kaydedilir. Ayrıca tablo sadece belirli bir dönemdeki gelirleri ve giderleri kapsar. Bu sayede dönemin tamamlanmasının ardından net sonuçlar elde edilir.
Gelir tablosunun özelliklerinden biri de yatırımcıların işletme hakkında fikir sahibi olmasına katkı sağlamasıdır. Örneğin gelir ortaklığı senetleri aracılığıyla kurumlara ya da tesislere yatırım yaptığınızda bazı verileri düzenli olarak takip etmenizde fayda vardır. Faizli tahvil özelliği taşıyan bu senetlerin getirisi, tesisin mali performansıyla doğrudan ilgilidir. Yani kurumun gelir tablosundaki olumlu rakamlar, aslında yatırımdan elde edeceğiniz kârın da göstergesidir.
Gelir tablosu ilkeleri, şirketlerin kazançlarının ve giderlerinin gerçeğe uygun olarak gösterilmesini sağlar. Bu tabloya tüm veriler brüt tutarları üzerinden eklenir. Ayrıca tabloya kaydedilen hiçbir kâr ve maliyet, sonradan silinemez. Aşağıda gelir tablosunun temellerini oluşturan diğer ilkeleri görebilirsiniz.
Gelir tablosunda gelecekte gerçekleşmesi belirli bir şarta bağlı olan ve sonucu henüz belirsiz durumlara da yer verilir. Bu verilerin öngörülebilir tahminleri tablonun dipnotlarına kaydedilir. Yatırımcılar için gelir tablosunun dipnotları da son derece önemli bir yere sahiptir. Örneğin; pasif gelir elde etmek için temettü satın almak isteyebilirsiniz. Bunun için düzenli aralıklarla temettü dağıtan şirketlerin gelir tablolarını ve dipnotlarını incelemenizde fayda vardır. Söz konusu bölümden işletmenin kârlarına ve zararlarına dair detaylı bilgileri öğrenebilirsiniz.
Şirketler, gelir tablosu hazırlama sürecinde bazı esasları dikkate alır. Verileri analiz edebilmek için hesapların tek düzen formunda kaydedilmesi gerekir. Bu forma göre hesaplar belirli bir sıralamaya göre tabloya eklenir. Böylece gelir tablosu formülleri aracılığıyla kazançlar ve giderler arasında anlamlı karşılaştırmalar yapmak mümkün olur. Gelir tablosu hesaplaması sırasında göz önünde bulundurulan diğer hususlar ise şunlardır:
Sene sonunda giderlerin gelir tablosuna aktarılmasıyla sürecin hesaplama kısmı tamamlanır. Geriye sadece gelir ve gider gruplarını 690 Dönem Net Kâr ve Zarar Hesabı’na devretmek kalır. Bu hesap, şirketin söz konusu dönemdeki faaliyetlerinden elde ettiği sonuçları gösterir.
Gelir tablosu sayesinde şirketlerin bir dönemde elde ettiği kazançları ve katlandığı giderleri rahatlıkla görebilirsiniz. Üstelik alt alta sıralanan bu verilerle işletme hakkında çeşitli çıkarımlar yapmak da mümkün olur. Aşağıdaki gelir tablosu örneği üzerinden konuyu daha net bir şekilde kavrayabilirsiniz.
A. BRÜT SATIŞLAR | 150.000 TL |
B. SATIŞ İNDİRİMLERİ (-) | 50.000 TL |
C. NET SATIŞLAR | 100.000 TL (150.000-50.000) |
D. SATIŞLARIN MALİYETİ (-) | 20.000 TL |
E. FAALİYET GİDERLERİ (-) | 10.000 TL |
F. DİĞER FAALİYETLERDEN OLAĞAN GELİR ve KÂRLAR | 10.000 TL |
G. DİĞER FAALİYETLERDEN OLAĞAN GİDERLER ve ZARARLAR (-) | 30.000 TL |
DÖNEM NET KÂRI/ZARARI | 50.000 TL ((100.000 – (20.000 +10.000+30.000)) + 10.000) |
Tabloda yer alan grupların her birinde farklı gelirlerin ve giderlerin yazıldığı kalemler yer alır. Net satış tutarında yapılan eklemelerin ve kesintilerin de tamamlanmasıyla dönemin net faaliyet sonuçlarına ulaşılır. Bu bilgiler ışığında örnekte verilen şirketin dönemi 50.000 TL net kârla kapattığı söylenebilir.
Hazine, kamu açıklarını kapatmak ya da geçmiş yıllardan kalan anapara ve faiz borçlarını ödemek için iç veya dış borçlanma yapabilmektedir. İç borçlanma, vadesi bir yıldan uzun devlet tahvili ya da bir seneden kısa hazine bonosu ile gerçekleştirilir. Bu kâğıtların tümüne Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) adı verilir.
İç borçlanma ihalelerinde belirlenen faiz, DİBS faizi olarak da bilinmektedir. Borçlanma senetleri, ihale usulüyle bankalar tarafından alınır; sonrasında ise piyasada satılır. Böylelikle piyasada ikinci el fiyatı ve faizi oluşur.
Gösterge faiz, merkez bankalarının ilan ettiği politika faizi ile karıştırılmamalıdır. Gösterge faizi; piyasada en çok işlem gören, likiditesi yüksek, vadesine 2 yıl kalmış devlet tahvilinin ikincil piyasadaki faizine verilen isimdir. Üç ya da altı ayda bir olmak üzere kupon ödemesi bulunur. Bu faiz; finansal piyasalarda yakından takip edilen, önemli göstergelerden biri olarak kabul edilir. Gösterge tahvil faiz oranı, serbest piyasadaki diğer faizleri de etkilemektedir. Bu oran, piyasadaki pek çok işlem için referans olarak alındığından gösterge adını almıştır.
Gösterge faizi, gelişmekte olan ülkelere yatırım yapan yerli ve yabancı yatırımcıların ekonomik indikatörler hakkında öngörü sahibi olmalarını sağlar. Bu faiz türü, dolar kuru ile yakın ilişki içerisindedir. Gösterge faizi ile merkez bankasının belirlediği politika faizi birbirinden farklıdır. Politika faiz oranı, dolar kuru ile ters orantılıdır. Üstelik bu oran TCMB tarafından belirlenirken gösterge faizi piyasadaki arz-talebe göre şekillenir.
Gösterge faiz oranı yükselmesine yol açan birçok unsur olabilir. Bu faiz oranının yükseliş trendine girmesi özellikle ülkenin makro ekonomik gelişmeleri ile ilgilidir. Gösterge faiz oranı aşağıdaki gelişmelere bağlı olarak yükselebilir:
Para arzı arttığında ya da sabit kaldığında kısa vadede faizler düşer ve yatırımlar artar. Bunun yanı sıra para arzı azaldığında gösterge faiz oranları da yükselebilir. Üstelik bu durum üretimin azalması ile sonuçlanabilir.
Gösterge faizi, özetle siyasi belirsizlikler ve ekonomik istikrarsızlıklar sebebiyle yükselebilmektedir. Yukarıda belirtilen ekonomik ve politik sorunlar hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için risk unsuru barındırır. Bu durum, tahvil taleplerinde ve gösterge faiz oranlarında dalgalanmalara yol açabilir.
Gösterge faiz oranı, kamunun borçlanma araçlarına gösterdiği talebin artmasını ya da azalmasını sağlamaktadır. Bu oranın artması, kamunun yüksek maliyetlerle borçlanmasına neden olur. Devlet, bu yüksek orandaki borcu ödemek için özelleştirme yoluna başvurabilir.
Kamunun borçlanması, o ülkede iş yapan kurumların ve yatırımcıların maliyetlerine de doğrudan yansımaktadır. Örneğin, bir ülkede faaliyet gösteren bankalar, o devletten daha ucuza borçlanamaz. Özetle gösterge faizi diğer faiz oranları için âdeta bir yön belirleyicidir. Dolayısıyla bu oran arttıkça diğer faizlerin de yükseliş trendine girmesi muhtemeldir.
Günlük işlem, döviz ve borsa piyasalarında yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Kısa vadeli piyasa hareketlerinden kazançlı çıkmayı isteyen yatırımcıların gün içinde bir menkulü alıp satmasına denir. Emir verildiği gün sonuna kadar geçerli olan bu işlem, eşleşme olmadığı takdirde ertesi güne aktarılmadan otomatik olarak sonlandırılır. Söz konusu işlem günde iki seans olarak gerçekleştirilir. İlk seansta tamamlanmayan işlem ikinci seans sonuna kadar bekletilir. Karşılanmaması durumunda da iptal edilir.
Piyasadaki hareketliliği ve dalgalanmaları takip eden bilinçli yatırımcıların tercih ettiği günlük işlem, riskleri de beraberinde getirir. Piyasaların nasıl çalıştığını bilen profesyonel yatırımcıların stratejik kararlarından biridir. Uygun zamanı kollayarak hızlı hareket etmek, günlük işlemlerden büyük kâr elde edilmesini sağlayabilir.
Bir yatırım atılımında bulunmak isteyen kişi, yatırım yapacağı şirket ve menkul kıymet ile ilgili iyi bir araştırmaya girmelidir. Günlük haberlerin takibi, hisselerde gözlemlenen fiyat düşüşü ve yükselişi yatırımcıya bu atılımın göze alınıp alınamayacağına dair bir bilgi verebilir. Günlük işlem, ortaya konulan sermayenin mükemmel bir stratejiyle değer kazanmasını sağlayan yatırım fırsatıdır.
2023’te 10 Kat Yükselebilecek 2 Ucuz Hisse!
Borsada günlük işlemler farklı kriterler ve yöntemler üzerinden bedellenir. İşlem hacmi üzerinden hesaplama yöntemi buna bir örnektir. Bununla birlikte kotasyon işlem hacmi üzerinden de günlük işlem bedeli yansıtılır. Borsaya verilen emirlerde azaltıma gidildiğinde ya da iptal söz konusu olduğunda da ayrı bir hesaplama yapılır. Yatırımcının anaparasının onbinde biri denilen baz puan üzerinden yapılan bedellendirmelerde işlemlerin yurt içi ve yurt dışı olması da değerlendirme faktörleri arasındadır.
Pattern Day Trade, Amerikan borsalarında uygulanan kurallardan biridir. Buna göre hesabında 25 bin Amerikan dolarının altında varlığı bulunan yatırımcılar yapmak istedikleri işlemlerde kısıtlanır. Bu varlık limitinin altında kalanların günlük al/sat limiti 3 ile sınırlanır. Bu sınırlama 5 borsa işlem günü baz alınarak değerlendirilir. 5 günlük süre zarfında 3’ten fazla al/sat yapıldığı takdirde 90 gün boyunca borsadan men edilme durumu söz konusudur. Bir yatırımcı olarak sahip olunan nakit bakiye ve toplam hisse değerleri 25.000 USD üzerindeyse bu engel ortadan kalkar.
“Gözaltı pazarı nedir?”, borsa alanında merak edilen sorular arasındadır. Bu terim, yatırımcıyı koruma amacı güden ve piyasa hakkında sürekli olarak bilgilendiren bir sistemi ifade eder. 4 Aralık 1996’da ilk kez faaliyete geçirilen bu sistemin adı daha sonra Yakın İzleme Pazarı (YİP) olarak değişmiştir. Borsa İstanbul’un tanımına göre bu sistem, mevcut standartlar ve finansal durum açısından gerekli koşulları sağlayamayan şirket hisselerinin yer aldığı bir pazar şeklinde işler.
Kamu Aydınlatma Platformu’nda yayınlanan (KAP) son iki yıllık bağımsız denetim raporundan kaçınan ya da olumsuz içeriğe sahip şirketler, borsa kotundan çıkarılabilir. Şirket hisselerinin gözaltı pazarına alınmasının bir diğer nedeni ise faaliyet için gereken yetki belgelerinin iptali ve hükümsüzlüğüdür. Gözaltı pazarında yer alan şirketler, kamuyu tüm hisseler açısından sürekli olarak aydınlatmakla yükümlüdür. Yakın izleme pazarında; brüt takas, devre kesici ya da açığa satış gibi uygulamalar yer almaz. 2022’de hisseleri gözaltı pazarına çıkan şirketlerin listesine internetten ulaşabilirsiniz.
Borsa gözaltı pazarına çıkarılan hisseler kamu yararı gözetilerek incelenir. Buraya çıkan şirket hisseleri işlem görmeye devam etmez. “Borsada gözaltı pazarı ne demek?” sorusunun yanıtı bir başka deyişle; piyasa koşullarını sağlayamayan şirketlerin incelemeye alındığı yerdir.
Piyasa koşullarına cevap veremeyen birçok şirket sahibinin aklında “Gözaltı pazarı hisseleri nasıl satılır?” sorusu belirebilir. Bu pazara yatırım yapmak isteyen oldukça azdır. Bunun nedeni söz konusu pazarda çok kısıtlı saatler içerisinde işlem yapılabilmesidir. Bu nedenle gözaltı pazarı hisseleri hacimsiz ve yüksek oranda belirsizdir. Ancak şirketin borsa koşullarını uygun duruma getirebilecek şartlar sağlanırsa hisselerin satılması kolaylaşabilir.
Analistlerin 118% Yükseliş Öngördüğü Hisse!
Gözaltı pazarının işlem saatleri oldukça sınırlıdır. Bu pazarda emir toplama ve fiyat belirleme işlemleri belirli dakikalar aralığında yapılabilir. Pazarın faaliyete geçtiği ilk yıllarda tam iş günlerinde 14.00 ila 15.00 saatleri arasında işlem görülüyordu. Sonraki yıllarda ikinci tek fiyat seans saatleri 14.00 ve 17.40 olarak değişmiştir. Ancak Borsa İstanbul döneminden itibaren gözaltı pazarı saatlerinde güncelleme olmuştur. Güncel olarak gözaltı pazarında işlem görülebilen saatler 09.40 ve 18.10 aralığındadır.
Borsada; yıldız, ana ve alt pazar gruplarında bulunan şirket hisselerinin inceleme sürecinden çıkmaları için bazı gerekli koşulları sağlaması gerekir. Gözaltı pazarından çıkma şartlarının başında Kotasyon Yönergesi 35. madde 1. fıkranın uygulanması bulunur. Bu da şirketin yakın izleme durumuna girmesine neden olan koşulları düzeltmesini ifade eder. Ayrıca şirket hisselerinin incelemeden çıkması için alt pazar kotasyon şartlarını da sağlaması gerekir. Yeni adıyla yakın izleme pazarından çıkmak isteyen şirketlerin, Borsa İstanbul’a başvuru yapmaları şarttır.
En kısa tanımıyla gelir ortaklığı senetleri; çoğunlukla ulaşım, haberleşme ve enerji tesislerinden kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanların gelirlerine ortak olmak için çıkarılan bir belgedir. Gelir ortaklığı senetleri, Türkiye’de ilk olarak 17 Mart 1984 tarih ve 2983 sayılı Tasarrufları Teşvik ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkındaki Kanun sayesinde alınmaya başlamıştır. Kısaca GOS olarak da bilinen gelir ortaklığı senetleri; köprü, baraj, elektrik santrali, kara ve deniz ulaşımı ağı, demir yolu ve telekomünikasyon sistemlerini kapsar. Aynı zamanda havalimanlarının gelirine ortak olmak için de bu senetlere başvurulabilir.
GOS, ana senet ve kuponlardan meydana gelir. Gelirin paylaşılması için Merkez Bankası’nda bir fon hesabı açılır. Gelir ortağı olduğunuz kamu kuruluşunun elde ettiği kazanç, bu hesaba aktarılır. Senet sahibine ödenecek kâr payı önceden belirlenir. Ardından ise gelir, vadesi gelen senet sahiplerine payları oranında dağıtılır.
Gelir ortaklığı senetlerinin farklı versiyonları mevcuttur. Örneğin; yalnızca bir sistemin alt yapısına ortak olmak isteyen bireyler, münferit senetleri tercih edebilir. Birden fazla tesisin gelirine ortak olmak isteyenlerin ise grup senetlerini ihraç etmeleri mümkündür. Gelir ortaklığı senetleri, yalnızca kurum ya da tesisin hasılatından faydalanmak için kullanılabilir. GOS, bir pay senedi değildir. Bu senetler, bireye herhangi bir mülkiyet hakkı tanımaz.
Gelir ortaklığı senetleri, değişken faizli tahvil özelliği taşır. Bu senetler, istenildiği zaman nakde dönüştürülebilir. Senetin vadesini 3 ya da 5 yıl olarak belirlemeniz mümkündür. Bu senetlerin getirisi, tesisin gelirleri ve mali performansıyla ilgilidir. Tesis gelirleri ve GOS getirisi doğru orantılı bir grafiğe sahiptir. Kurum veya tesisin geliri arttıkça GOS getirisi de yükseliş gösterir.
Gelir ortaklığı senedinin özelliklerinden biri de tüm tarafların kazançlı çıkmasıdır. Bu avantajlı sistemin temel amacı, devlet kurumlarına ek kaynak sağlamaktır. Bu sırada sistem, yatırımcısına yani gelir ortaklığı senedi ihraç eden bireylere de faiz dışında bir kazanç sunar. Böylece yatırımcılarına somut bir varlığa dayanan güvenilir bir gelir sağlar. Bu sayede GOS, özellikle faiz kullanmak istemeyen yatırımcıların tercih ettiği bir sistemdir.
“Gelir ortaklığı senedi nasıl alınır?” sorusu, GOS ile ilgili merak edilenlerin başında gelir. Gelir ortaklığı senedi alabilmeniz için ilk olarak kazancından faydalanmak istediğiniz kurum ya da tesisin halka açılması gerekir. Devlete bağlı olan bu kurumların gelirlerinin hazine tarafından Kamu Ortaklığı Fonu’na aktarılmasının ardından başvurunuzu yapabilirsiniz. Tüm gerçek ve tüzel kişiler, gelir ortaklığı hakkına sahiptir.
Başvuru sürecinde ilgili bankalarla iletişime geçilir. Herhangi bir hata ile karşılaşılmadığı takdirde başvurunuz onaylanır. Başvurunuz onaylandıktan sonra ise tercih ettiğiniz kurumun gelirine ortak olursunuz. Böylece bütçenize güvenilir bir kazanç sağlayabilirsiniz.
Gayrimenkul yatırım ortaklığı, getiri potansiyeli yüksek projelere ve gayrimenkullere yatırım yapmaktır. Bu sayede gayrimenkullerden alım satım kazancı ve kira geliri elde edilebilir. Elde edilen bu kârlar ortaklara temettü olarak dağıtabilmekte ve bu yolla gayrimenkul gelirleri ortakları aktarabilmektedir.
Böylelikle gayrimenkul yatırım ortaklığının paylarına satın alma yoluyla ortak olan bir yatırımcı, getirisi yüksek gayrimenkullerin gelirlerinden dolaylı yolla faydalanmış olur. Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, büyük ve nitelikli projelerin hayata geçirilmesini sağlar. Kurumsal ve bireysel yatırımcılara ait tasarrufları ortak bir havuzda toplayarak gayrimenkul sektöründe yaşanan likidite sorununa çözüm sunar.
Bu ortaklıklar Sermaye Piyasası Kurulu tarafından düzenlenir. Bu kapsamda gayrimenkullere ve bunlara dayalı haklara yatırım yapabilmekte ve izin verilen diğer faaliyetlerde bulunabilmektedir. Gayrimenkul yatırım ortaklığı yalnızca gayrimenkule dayalı portföyün işletilmesi kapsamında faaliyet gösterebilir. Bunun sonucu olarak, aktiflerinde ekipman ve makine bulunduramazlar.
Gayrimenkul yatırım ortaklıkları; herhangi bir inşaat işini üstlenemez, gayrimenkul projelerini yürütemez. Fakat inşaatını başka firmaların yaptığı projelere finansman kaynağı sağlayabilirler. Bir işletmenin mevcut faaliyetlerini gayrimenkul yatırım ortaklığının faaliyetlerine dönüştürmesi kapsamında gayrimenkul yatırım ortaklığı olarak hizmet vermesi de mümkündür.
Bu avantajları şu şekilde listelenebilir;
Gayrimenkul yatırım ortaklığı paylarının yatırımcıları, borsada işlem yapmak için yetkilendirilmiş bir kuruluşa verilen talimatla istedikleri yatırım ortaklığının paylarını satın alabilirler. Yatırım ortaklığı paylarının mevcut değeri, serbest piyasa koşullarındaki arz ve talep ilişkisi içerisinde belirlenir.
Bununla beraber, birincil piyasa denilen ilk halka arzda da gayrimenkul yatırım ortaklıklarına yatırım yapılabilmesi mümkündür. Bunun için sirküler duyurularını takip etmek ve yetkilendirilmiş satış kurumlarına başvurmak gerekmektedir.
Her yatırımcı yatırım yapmak istediği ortaklığın finansman yapısını, kârlılık durumunu, yatırım yapılan projelerin detaylarını dikkatle takip etmelidir. Yatırımcılar gayrimenkul yatırım ortaklıklarına ilişkin belirtilen bilgilere; izahname, esas sözleşme, yönetim kurulu faaliyet raporları, sirküler ve finansal tablolardan ulaşabilirler.
Konsolide finansal tablo hazırlama zorunluluğu bulunan gayrimenkul yatırım ortaklıkları, konsolide finansal tablolarıyla birlikte bireysel finansal tablolarını da kamuya açıklamakla yükümlüdür. Bu tabloların ve yapılan özel durum açıklamalarının Kamuyu Aydınlatma Platformu’ndan takip edilmesinde yarar vardır.
Gayrimenkul yatırım ortaklığının finansal tablolarının oluşturulması sürecinde ve kamuya açıklanmasında Sermaye Piyasası Kurulu tarafından hazırlanan finansal raporlama ile ilgili düzenlemelere uyulması gerekir. Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, ara dönem finansal raporlarını üç aylık dönemler ile hazırlamak, üç ayda bir hazırlanan ara dönem ve yıllık finansal raporlarını ve bunlara ilişkin bağımsız denetim raporları ile birlikte, elektronik imzalı olarak Kamuyu Aydınlatma Platformu’na göndermekle yükümlüdürler.
Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre anonim şirket olarak kurulur. Bu sebeple gayrimenkul yatırım ortaklıklarına yatırım yapan yatırımcılar, kanunlardan kaynaklanan pek çok hakka sahip olur. Bu haklar şu şekilde sıralanmaktadır;
Sonuç olarak; gayrimenkul yatırım ortaklıkları, yüksek getiri potansiyeli olan gayrimenkullere ve projelere yatırım yapmak, portföyündeki gayrimenkullerden alım satım kazancı ve kira geliri elde etmek için tercih edilir. Portföyünden kazanç sağlayan ortaklık, bu kârı ortaklarına temettü olarak dağıtır. Yatırımcı tarafından ise psikolojik bir güven oluşturarak gayrimenkul yatırımlarını tercih edilebilir kıldığı açıktır.
Finans dünyası, yatırımcılar için pek çok alternatifin bulunduğu bir alandır. Bu alanda başarılı yatırımlarda bulunabilmek için finansal bilgiye sahip olmak ve çeşitli terimleri bilmek de oldukça önemlidir. Genel finansal ortaklıklar, günümüzde sık karşılaşılan bir terimdir. Peki, genel finans ortaklığı nedir? Bu ortaklık şekli, bir alacak hakkına karşılık olarak gösterilen menkul kıymetin halka arzı ve ihracı amacıyla geliştirilmiştir.
Genel finans ortaklığı modelinde şirketler, yüksek getiri sağlayan varlığa dayalı menkul kıymetlerini ortaklığa konu ederler. Bu yöntemle henüz vadesi gelmemiş olan alacakları nakde çevirmiş olurlar. Bu sebeple genel finansal ortaklıklar, nakit akışına ihtiyaç duyan şirketlerin sıklıkla başvurdukları bir yoldur. “Genel finans ortaklığı ne demektir?” sorusunun cevabı, şirketlerin nakit akışı sağlamak için başvurdukları yol olarak özetlenebilir. Bu yöntemle birbirinden farklı alacak türleri oluşturmak mümkündür.
Şirketler, varlığa dayalı menkul kıymetlere dayanarak çeşitli krediler, gayrimenkuller ve alacak senetlerini genel finans ortaklığına konu hâline getirebilirler. Şirketlerin genel finansal ortaklıklar oluşturmasının çeşitli şartları mevcuttur. Şirketlerin bu konuda Sermaye Piyasası Kurulu ve kanunlarının belirlediği çeşitli şartları sağlamaları gerekir.
“Genel ortaklık nedir?” sorusunu daha iyi anlayabilmek için yatırımcıların öğrenmeleri gereken bir diğer konu, ortaklıkların ne ihraç ettiği konusudur.Genel finansal ortaklıklar, varlığa dayalı menkul kıymetlerin ihracını yapar. Varlığa dayalı menkul kıymetler ise temelde kurumlar tarafından uygulanan yenilikçi bir finans tekniği olarak tanımlanabilir. Kurum bilançolarında senet ve teminat gibi birtakım kıymetli evraklar yer alır. Bu kıymetli evrakların ise içerikleri gereği bir alacağa işaret ettikleri bilinir.
Varlığa dayalı menkul kıymetler, herhangi bir alacağa işaret eden teminat ve senet gibi evrakların pazarlanmasını ifade eder. Varlığa dayalı menkul kıymetler, temelde bir çeşit kıymetli evraktır. Bunun yanı sıra sahip oldukları sıkı şekil şartları gereği diğer kıymetli evraklara kıyasla belli başlı farklılıklara sahip oldukları bilinir. Genel finans ortaklıkları ile yatırımcılar arasında varlığa dayalı menkul kıymetlerin ihracı gerçekleştirilerek bir ilişki kurulur. Bu ilişki içerisinde temelde bir alacak-borç ilişkisi kurulur. Varlığa dayalı menkul kıymetler de buradan hareketle tahvillerle benzerlik gösterir.
Kanunen özel olarak incelenmiş ve detaylı biçimde düzenlenmiş olan varlığa dayalı menkul kıymetlerin ve arada gerçekleşen ihraç işlemlerinin tamamı, denetime tabi tutulur. Genel finans ortaklıkları, sürekli olarak bağımsız denetim organları tarafından denetlenir. Şirketlere ait finansal tablolar, sene içerisinde düzenli aralıklarla denetim kurulunca incelemeden geçerler. Böylelikle bir ilişki içerisinde bulunan tarafların hak ihlalleri ile kanun ve hukuka aykırı durumların ortaya çıkması önlenmiş olur.