ABD Borsası Notları

Türkiye’nin nükleer enerji yatırımı, Borsa İstanbul için ne ifade ediyor?

Türkiye’nin nükleer enerji yatırımı, Borsa İstanbul için ne ifade ediyor?
Google News Icon Takip Et

Türkiye enerji bağımlılığını azaltmak için tarihi bir dönemeçten geçiyor. 

Akkuyu Nükleer Santrali’nin devreye alınması için geri sayım başlarken, hükümet 2035’e kadar 7 GW, 2050’ye kadar ise 20 GW’lık nükleer kapasite hedefini resmileştirdi.

Yıllık enerji faturasının 50-60 milyar dolar bandında seyrettiği bir ekonomide, dışa bağımlılığı düşürmek yalnızca makroekonomik istikrar açısından değil, şirketlerin rekabet gücü için de hayati. 

İşte bu noktada devreye giren nükleer yatırımlar, hem stratejik güvenlik boyutuyla hem de yatırımcı açısından yaratacağı fırsatlarla öne çıkıyor. 

Akkuyu Santrali’nin 2026’ya sarkan devreye alma süreci, Sinop ve Trakya projeleri, 2050 için hedeflenen 20 GW’lık kapasite… 

Bunların tamamı, Borsa İstanbul’da önümüzdeki yılların yeni hikâyesi olabilir.

Neden nükleer enerji?

Nükleer enerji, “göksel atom” olarak adlandırılan uranyumun sağladığı yoğun enerji sayesinde dünya enerji piyasasında yeniden yükselişe geçiyor. 

Fukushima felaketinden sonra uzun süre şüpheyle bakılan nükleer enerji, yapay zeka ve dijital altyapı talebinin artmasıyla birlikte tekrar gündeme geldi. Dünya Nükleer Birliği’nin raporuna göre, uranyum talebinin 2030’a kadar %30 artarak yaklaşık 86.000 tona, 2040’ta ise 150.000 tona ulaşması bekleniyor. Ancak mevcut madenlerin üretiminin 2030–2040 arasında yarı yarıya düşmesi öngörülüyor ve bu da üretim ile talep arasında ciddi bir fark yaratacak.

Enerji güvenliği ve karbon azaltımı ihtiyacı, Batı ülkelerinde nükleer reaktörlerin ömrünün 2050 sonrasına uzatılmasını ve yeni projelerin hız kazanmasını sağlıyor. ABD’de Trump, nükleer kapasiteyi 2050’ye kadar dört katına çıkarmayı hedefliyor.

Bu küresel ivmenin bir yansıması olarak, Birleşik Krallık ve ABD geçtiğimiz günlerde “Atlantik İleri Nükleer Enerji Ortaklığı” kapsamında tarihi bir anlaşmaya imza attı. 

Bu ortaklık, nükleer projelerin lisans süreçlerini kısaltarak hem yeni santral yatırımlarını hızlandırmayı hem de enerji güvenliğini güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu yatırımlar yalnızca milyonlarca haneye temiz enerji sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda on binlerce yüksek vasıflı istihdam yaratacak ve hem İngiltere’nin hem de ABD’nin nükleer tedarik zincirlerinde Rusya bağımlılığını sonlandırma hedefini destekleyecek.

Nükleer enerji, Türkiye’nin döviz açığına panzehir olabilir

Türkiye, bugün elektriğinin yaklaşık %72’sini ithal kaynaklardan sağlıyor. Bu da doğrudan cari açık ve döviz kuru üzerinde baskı demek. 

Nükleer enerji, doğalgaz ve kömüre göre çok daha istikrarlı maliyet yapısına sahip. Yani santraller devreye girdikçe Türkiye’nin enerji faturasındaki oynaklık azalacak. 

Borsa İstanbul yatırımcısı için bu, özellikle enerji yoğun sektörlerin kâr marjında öngörülebilirlik anlamına geliyor. Çimento, demir-çelik, cam ve petrokimya şirketleri gibi üretimde büyük enerji harcayan oyuncular, uzun vadede maliyet baskısının azalmasından faydalanabilir.

Örneğin Ereğli (EREGL) ve İskenderun Demir Çelik (ISDMR) gibi ağır sanayi şirketleri, doğalgaz ve elektrik maliyetlerinin görece dengelenmesinden orta-uzun vadede pozitif etkilenebilir. 

Aynı şekilde Şişecam (SISE) veya gübre üreticileri gibi enerji girdisine bağımlı şirketler için de bu süreç kârlılıkta yukarı yönlü potansiyel yaratabilir.

Altyapı ve inşaat boyutu: Kimler faydalanabilir?

Nükleer enerji yatırımları, devasa altyapı projeleri. Tek bir santralin maliyeti 20-25 milyar dolar bandında. Bu da inşaat, çimento ve mühendislik şirketleri için yeni ihaleler demek. 

Akkuyu örneğinde çoğunluklu Rus şirketler yer almış ve Türk taahhüt şirketleri ve taşeron şirketler sınırlı pay almış olsa da Sinop ve Trakya projelerinde Türkiye’nin daha etkin bir rol alma isteği dikkat çekiyor.

Bu çerçevede Borsa İstanbul’daki altyapı ve taahhüt şirketleri öne çıkabilir. Örneğin Enka İnşaat (ENKAI), geçmişte enerji santrali inşasında ciddi tecrübeye sahip. Nükleer projelerde doğrudan olmasa bile, çevre altyapı ve şebeke yatırımlarında rol alabilir. Tekfen Holding (TKFEN) veya Birleşim Mühendislik (BRLSM) de mühendislik ve enerji projelerindeki tecrübesiyle bu sürecin potansiyel oyuncularından. 

Ayrıca çimento tarafında Oyak Çimento (OYAKC) veya bölgesel oyuncular, dev projelerde yüksek hacimli tedarik sağlayabilir.

Yüksek hacimli inşaat lojistiğinde de Akkuyu Santralinde görev alan Hareket Proje Taşımacılık (HRKET) bu taraftaki bilgi birikimini de kullanarak ön plana çıkması beklenebilir.

Elektrik iletim hatları öne çıkabilir

Nükleer enerji, yalnızca reaktör inşaatından ibaret değil. Santrallerin üreteceği elektriğin ulusal şebekeye entegre edilmesi, yeni iletim hatlarının kurulması ve soğutma sistemleri için geniş kapsamlı mühendislik yatırımları gerekiyor. 

Burada Enerjisa (ENJSA) ve Zorlu Enerji (ZOREN) gibi elektrik üretim ve dağıtım şirketleri ön plana çıkabilir. Özellikle hibrit enerji parkları (nükleer + yenilenebilir) konsepti devreye alınırsa, mevcut oyuncuların portföy çeşitlendirmesi hızlanabilir.

Ayrıca trafo, kablo ve enerji iletim ekipmanları üreten Vestel (VESTL), Kardemir (KRDMD), Astor (ASTOR), Girişim Elektrik (GESAN) veya Ekos Teknoloji (EKOS) gibi şirketler de dolaylı yoldan bu yatırımlardan fayda görebilir. Özellikle iletim hatları ve şalt tesisleri için yerli üretim potansiyeli yüksek.

Küçük modüler reaktörler yeni nesil fırsat mı?

Türkiye’nin 2050 hedefinde yalnızca büyük ölçekli nükleer santraller değil, aynı zamanda 5 GW’lık küçük modüler reaktör (SMR) kapasitesi de bulunuyor. 

Geleneksel reaktörlere kıyasla daha esnek, daha hızlı devreye alınabilen ve özellikle enerji yoğun sanayi bölgelerine entegre edilebilen bu teknoloji, önümüzdeki 20 yılda küresel enerji dönüşümünün kritik başlıklarından biri olacak.

Dünya genelinde SMR’ler son dönemde büyük bir popülerlik kazandı. ABD merkezli NuScale (SMR), ticari onay alan ilk küçük modüler reaktör tasarımlarından biriyle öne çıkarken Oklo (OKLO) gibi girişimler de kompakt reaktörler için inovatif lisans süreçlerini hızlandırıyor. Kanada, İngiltere, Güney Kore ve Çin gibi ülkeler de SMR teknolojisini enerji arz güvenliği ve ihracat stratejisinin merkezine koymuş durumda.

Türkiye’nin bu alana 2050 stratejisi kapsamında yönelmesi, yalnızca enerji üretiminde çeşitliliği artırmakla kalmayacak, aynı zamanda ileri mühendislik, yazılım ve güvenlik alanlarında yerli şirketlere işbirliği fırsatları yaratabilir. Bu noktada Aselsan (ASELS) gibi yüksek mühendislik kabiliyetine sahip kurumların, kontrol sistemleri, sensörler veya güvenlik çözümleri alanında rol üstlenmesi sürpriz olmayabilir. Böyle bir senaryo, savunma sanayi hisselerine enerji temalı yeni bir büyüme hikâyesi ekleyebilir.

Küresel trendin yereldeki yansıması, SMR’lerin yalnızca enerji yatırımı olarak değil, teknoloji transferi, mühendislik kabiliyetleri ve uzun vadeli stratejik ortaklıklar için de bir fırsat penceresi olabileceğini gösteriyor.

Uzun vadeli yatırımcılar için yeni bir hikâye

Türkiye’nin nükleer yatırımları, kısa vadede volatil, uzun vadede ise dönüştürücü bir süreç. 

Borsa İstanbul yatırımcısı için bu hikâye üç katmanda okunmalı:

  1. Doğrudan faydalanıcılar: İnşaat, mühendislik, ekipman ve enerji şirketleri.
  2. Dolaylı faydalanıcılar: Çelik, çimento, cam, petrokimya gibi enerji yoğun sektörler.
  3. Potansiyel yeni oyuncular: Savunma sanayinin enerjiye kayabilecek yüksek teknoloji şirketleri.

Bu nedenle, nükleer enerji Türkiye için sadece enerji güvenliği değil, aynı zamanda yeni bir yatırım hikâyesi. Ancak bu hikâyeyi kısa vadeli bir “trade” olarak değil, 10-20 yıllık bir dönüşüm stratejisi olarak okumak gerekiyor. 

Sabırlı sermaye için bu, önümüzdeki yılların en önemli temalarından biri olabilir.

Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı

Bu içerik hazırlanırken faydalanılan kaynaklar: AA, AInvest, Gov.UK