Bu yıl ABD’nin ticaret politikası, Trump yönetimiyle birlikte yeniden köklü bir dönüşüme girdi.
Beyaz Saray’ın “ulusal güvenlik” gerekçesiyle aldığı yüksek gümrük vergileri; tedarik zincirlerini, küresel üretim dengelerini ve yatırım stratejilerini baştan şekillendiriyor.
Alüminyumdan yarı iletkenlere, ilaçtan kritik madenlere kadar geniş bir yelpazede devreye alınan bu tarifeler, yalnızca dış ticaret dengelerini değil, borsadaki sektör rotasyonunu da hızlandırıyor.
Artık yatırımcılar için asıl soru, hangi şirketlerin bu yeni korumacı düzenden güçlenerek çıkacağı.
Savunma: Tarifelerle gelen yeni bir silahlanma yarışı
Savunma sektörü, Trump’ın agresif gümrük politikalarının doğrudan kazananlarından biri konumunda. 50% oranındaki Section 232 alüminyum tarifesi ve 100% olan yarı iletken tarifesi, askeri donanım tedarik zincirinde büyük değişimler yarattı.
Uçak, zırhlı araç ve altyapı için kritik olan alüminyum ile radar, iletişim sistemleri ve yapay zekâ tabanlı savunma teknolojilerinde kullanılan yarı iletkenler artık daha çok yerli üretimden sağlanacak. Bu da özellikle ABD’deki savunma devlerinin sipariş defterlerini kabartıyor.
Lockheed Martin (LMT) ve Raytheon Technologies (RTX), F-35’lerden füze sistemlerine, uydu teknolojilerine kadar geniş bir alanda artan talep görebilir. Boeing (BA), alüminyum ithalatında İngiltere’ye tanınan muafiyetin tedarik zincirini istikrara kavuşturması sayesinde, yerli kaynaklara yönelerek kârlılığını artırabilir.
Öte yandan Intel (INTC) ve Applied Materials (AMAT) gibi yarı iletken üreticileri, 100% ithalat tarifesi sonrası savunma sanayiinin zorunlu olarak yerli tedarike dönmesiyle önemli getiri sağlayabilir.
Sanayi: Üretimi ABD’ye çekme trendi stratejik avantaja dönüşüyor
Trump’ın tarifeleri, sadece cezalandırıcı değil; aynı zamanda ABD imalat kapasitesini yeniden inşa etmeye yönelik güçlü bir teşvik.
50% alüminyum tarifesi, polikristal silikon (polysilicon) ve kritik minerallere yönelik genişleyen Section 232 soruşturmalarıyla birleşerek üreticileri ABD’de yatırım yapmaya zorluyor. Bu durum özellikle enerji altyapısı ve endüstriyel malzeme üretiminde belirginleşiyor.
Alcoa (AA) ve Caterpillar (CAT) gibi alüminyum üreticileri, dış rekabetin azalması ve yerli talebin artmasıyla öne çıkabilir. Yarı iletken ekipman üreticileri ASML (ASML) ve Lam Research (LRCX), artan yerli fabrika yatırımlarının sipariş akışıyla güçlenebilir. Kritik minerallerde ise Coeur Mining (CDE) ve MP Materials (MP), uzun vadeli tarifeler ve olası devlet teşvikleriyle desteklenebilir.
Sağlık: İlaç tarifelerine rağmen dirençli
Sağlık sektörü geleneksel olarak “defansif” kabul edilse de Trump’ın ilaç ve tıbbi cihazlarda 200%’e varan tarifeleri yeni bir volatilite getirdi. Fakat talebin esnek olmaması ve FDA’nın yerli üretim teşvikleri, sektörde asimetrik fırsatlar yaratabilir.
Pfizer (PFE) ve Merck (MRK), ABD’de üretime kayarak olası misilleme tarifelerinden kaçınabilir. Medtronic (MDT) ve Johnson & Johnson (JNJ) gibi cihaz üreticileri kısa vadede ithal bileşen maliyetleriyle baskı görse de uzun vadede üretimin ABD’ye kaymasıyla marjlarını yeniden toparlayabilir. Moderna (MRNA) ve Catalent (CTLT) gibi biyoteknoloji firmaları ise hükümetin aşı ve ilaç üretim kontratlarında öncelikli konuma gelebilir.
Politika belirsizliğinde yol bulmak
Tarifelerle ilgili devam eden hukuk süreçleri, yatırımcı açısından belirsizlik yaratsa da yönetimin Section 232 ve Section 301 gibi alternatif araçları elinde tutması, korumacılığın uzun vadeli bir politika olarak kalacağını işaret ediyor.
Bu yüzden güçlü bilançoya sahip, regülasyon rüzgârını arkasına alan ve tedarik zincirini çeşitlendirmiş şirketler öne çıkabilir.
Bu bağlamda savunma ve yarı iletkenler, “ulusal güvenlik” öncelikleriyle yüksek potansiyel taşıyor. Alüminyum ve kritik mineraller, yeniden sanayileşmenin yapı taşları oluyor. Sağlık sektörü ise hem defansif hem de büyüme fırsatlarını bir arada barındırabilir.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı