Volatilite risk değildir; sadece geleceği sisli hale getirir.
Peter Bernstein’in bu sözü, özellikle bugünlerde kulağa daha tanıdık geliyor. Çünkü hem ABD hem de Türkiye piyasalarında belirsizlikler giderek yoğunlaşıyor.
Her şeye rağmen bu sisin içinde yönünü kaybetmeyen yatırımcılar, genellikle riskleri doğru okuyan ve portföyünü bu risklere göre şekillendirenler oluyor.
Hem içeride hem de dışarıda hava “sisli”
ABD tarafında en dikkat çeken gelişme, Başkan Trump’ın yeniden uygulamaya koyduğu agresif ticaret politikaları. Artan tarifeler, ithalat maliyetlerini yukarı çekerken doğrudan tüketici fiyatlarına da yansıyor. Bu, enflasyonu körükleyerek Fed’in faiz politikası üzerindeki baskıyı artırıyor.
Trump açıkça daha düşük faiz istiyor, ancak Fed’in elini bağlayan şey, artan fiyat baskıları ve kamu borcunun sürdürülebilirliği. Ekonomik büyüme şimdilik dirençli görünüyor ama 2025’in sonlarına doğru, talep şoklarına daha hassas hale gelen bir yapı oluşması mümkün.
Türkiye’de ise kur istikrarı için yapılan sıkılaştırma hamleleri, yerel tahvil faizlerini yüksek tutuyor. Ancak kredi büyümesindeki baskılanma, büyüme potansiyelini törpülüyor. CDS primleri düşerken, yabancı yatırımcıların yerli varlıklara olan ilgisi sınırlı seyrediyor. Risk algısı düşük değil ama yön arayışı hâkim.
Peki, böyle bir ortamda yatırım stratejisi nasıl olmalı?
Pek çok yatırımcı, hâlâ “ucuz hisseler bulayım, uzun vadede zaten kazanırım” düşüncesinde. Oysa bugünkü makro belirsizlik ortamı, daha sistematik ve koşullara duyarlı bir portföy dağılımını zorunlu kılıyor.
İşte bu noktada “All-Weather”, yani “Her Mevsime Dayanıklı” portföy yaklaşımı dikkat çekiyor.
Ray Dalio’nun Bridgewater Associates’te geliştirdiği bu yaklaşım, ekonominin dört ana senaryosuna göre riskleri dengeliyor:
- Yükselen Enflasyon → Altın ve emtia
- Düşen Enflasyon → Uzun vadeli tahviller
- Yükselen Büyüme → Hisse senetleri
- Düşen Büyüme → Devlet tahvilleri ve nakit
Bu temele dayalı bir portföy, belirli varlık sınıflarının öne çıktığı dönemleri kendi lehine kullanabilir. Ama asıl mesele, sadece varlık çeşitliliği değil; risk katkısını dengelemek.
Dolar bazlı yatırımcılar için örnek portföy dağılım:
- 25% Gelişmiş ülke hisse senetleri (S&P 500, MSCI World)
- 10% Gelişmekte olan ülke hisse senetleri (Borsa İstanbul da buna dahil edilebilir.)
- 30% ABD tahvilleri (günümüz koşullarında uzun ve orta vadeli tercih edilebilir.)
- 10% Reel getiri odaklı tahviller (Enflasyon korumalı mevduat veya tahvil)
- 10% Altın
- 5% Diğer emtialar (tarım, enerji veya gümüş fonları)
- 10% Nakit veya kısa vadeli likit araçlar (para piyasası fonları)
Bu dağılım, her ekonomik ortamda bir kısmı güçlü performans gösteren bir yapı sağlar. Ancak bu model sabit değil; örneğin Trump’ın yeni tarife dalgası enflasyonist baskıları artırdıkça altın ve emtia payını kısa vadede artırmak mantıklı olabilir. Benzer şekilde, Fed faiz indirimi sinyalleri verirse tahvil fiyatlarında değer artışı görülebilir.
Hisse senedi tarafında sağlık, tüketim ve savunma gibi defansif sektörler öne çıkarken kaliteli temettü hisseleri de göz ardı edilmemeli.
TL bazlı varlık dağılımı farklılaşır mı?
Kesinlikle evet.
TL bazlı yatırımcılar için enflasyon korumalı ürünler ve döviz pozisyonları ön planda olabilir. Örneğin:
- 20% Borsa İstanbul hisseleri (sektörel çeşitlilik uygulanarak)
- 20% Eurobond (dolar bazlı devlet tahvilleri)
- 20% Altın (fiziki veya fon)
- 10% Kira sertifikaları / Katılım bazlı tahviller
- 10% Döviz hesabı veya döviz bazlı yatırım fonu
- 10% Emtia bazlı fonlar (örneğin enerji, tarım)
- 10% TL nakit veya mevduat
Türkiye’de volatilitenin çok yüksek olması nedeniyle döviz ve altın ağırlığı, klasik ABD stratejisine kıyasla biraz daha fazla olabilir. Ancak asıl mesele, tüm bu varlıkların sadece getirisine değil, birbirleriyle olan korelasyonuna dikkat etmek.
Hisse seçimi yaparken sektörel çeşitliliğe odaklanmak ise ayrı bir detay. Günümüzde yüksek enflasyonun baskılanması için yüksek faiz ortamı devam ediyor. Dolayısıyla büyümeden feragat edilen bu senaryoda daha defansif sektörlerin öne çıkması beklenebilir.
Hisse senedi portföyünde savunma, temel tüketim ve sağlık/ilaç gibi sektörlere yer vererek mevcut koşullara uyum sağlayabilirsin. TL’nin değer kaybettiği durumlarda ise ihracat oranı yüksek şirketlere yönelebilirsin.
Bu bağlamda, döviz pozisyonlarını ABD hisse senetleri aracılığıyla da tutabilirsin. Fakat sektör seçimi yine önemli. Çünkü belirsizlik ortamında teknoloji hisseleri daha kırılgan olurken sağlık, tüketim, savunma ve altın madenciliği gibi daha defansif sektörler mantıklı bir seçim olabilir.
Uzun vadeli yatırımcılar için ise düzenli temettü ödeyen kaliteli ABD hisseleri iyi bir seçim olabilir. Bu sayede dolar bazlı düzenli temettü geliri hedeflenebilir.
Bu dönemde “korunmaya” odaklan
Yatırım dünyası giderek daha karmaşık hale geliyor. Trump’ın ekonomik ajandası, jeopolitik riskler, yapay zekâ devrimi ve yapısal borç sorunları; hepsi bir arada.
Bu yüzden tek bir “winner” aramak yerine, çok sayıda “koruyucu” bulmak daha mantıklı.
Portföyünü bir yarış arabası değil, dört çeker bir arazi aracı gibi düşün: Her koşula uyum sağlayabilen, ama hız yerine denge arayan bir yapıda.
Böylece yönü sis bastığında da ilerleyebilir, krizlerin içinden sağlam çıkabilirsin.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı
Bu içerik hazırlanırken faydalanılan kaynak: Simply Wall St