Hürmüz Boğazı, dünya enerji ticaretinin en kritik noktalarından biri.
2025 yılı itibarıyla bu dar su şeridi küresel petrolün yaklaşık %20’sine ev sahipliği yapmaya devam ederken son haftalarda yaşanan gelişmeler, bu kilit geçidin her an kapanabileceği endişesini artırmış durumda.
ABD’nin haftasonu İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerine doğrudan hava saldırısı düzenlemesi, hem diplomasi hem de enerji piyasaları açısından yeni bir dönemin kapısını araladı.
Şimdi herkes aynı sorunun cevabını arıyor: Eğer İran blöf yapmıyorsa ve gerçekten Hürmüz Boğazı’nı kapatırsa, ne olur?
Hürmüz Boğazı neden önemli?
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezi’ni Umman Körfezi ve oradan da açık denizlere bağlayan yegâne su yolu. Günde yaklaşık 20 milyon varil petrol bu dar geçitten akıyor.
Sadece İran değil; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar gibi bölgenin tüm büyük üreticileri petrol ve doğalgaz ihracatının büyük kısmını bu rotadan yapıyor. Yani bu boğazın kapanması, sadece İran’ın değil, bütün Körfez’in küresel enerji arz zincirinden geçici de olsa çıkarılması anlamına geliyor. Bu da hemen hemen tüm dünyayı ilgilendiren bir kriz demek.
ABD Enerji Bilgi İdaresi’nin tanımına göre, burası “dünyanın en önemli enerji geçiş noktası.” Boğazın fiziki yapısı itibarıyla genişliği sadece 21 deniz mili. Tankerlerin geçişi, uluslararası denizcilik kurallarına göre belli koridorlar üzerinden sağlanıyor.
İran’ın burayı kapatma tehdidi ise teorik değil, defalarca tatbikatlarla denenmiş, yıllardır hazır bekletilen askeri planlara dayanıyor. Bu yüzden bu tehdit geçmişteki gibi sadece retorik olmaktan çıkmış durumda.
Trump neden İran’a saldırıya geçti?
Trump yönetimi, uzun süredir İran’ın nükleer programını yakından takip ediyor ve bölgedeki gerilimi azaltmak yerine sert bir duruş sergilemeyi tercih etti. Daha önce de sert açıklamalar ve yaptırım tehditleri gündemde olsa da Trump Başkanlığı döneminde özellikle İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesisleri stratejik hedefler haline geldi. İran’ın bu yeraltı tesislerinde yürüttüğü uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin nükleer silah üretimine dönük somut adımlar olduğu artık uluslararası istihbarat ve gözlem raporlarıyla netleşmişti.
Trump, birkaç gün önce “İran konusunda kararımı iki hafta içinde vereceğim” açıklamasıyla bir süre tanımış olsa da bu süreçte gelişen diplomatik ve istihbari veriler hem İsrail hem de ABD içinde sert bir müdahale talebini artırdı. Bu baskı ve aciliyet, Trump yönetiminin diplomatik süreci beklemeden hızlıca askeri hamleye geçmesine yol açtı.
B-2 Spirit tipi stratejik bombardıman uçaklarının kullanılması, saldırının ne kadar planlı ve ciddi olduğunu gösteriyor. Bu uçaklar, derin yeraltı tesislerine nüfuz edebilen özel mühimmat taşıyabildiği için Fordo gibi zırhlı tesisler hedef alındı. Bu doğrudan müdahale, ABD’nin İran’ın nükleer programını caydırmak için kırmızı çizgiyi belirlediğinin açık ifadesi oldu.
Trump’ın “Şimdi barış zamanı” açıklaması ise aslında hem askeri üstünlüğü gözler önüne sermek hem de İran’a diplomatik geri adım için kapı bırakmak anlamına geliyordu. Fakat bu çağrı İran tarafından sert bir şekilde reddedildi.
İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin “tüm seçeneklerimiz masada” açıklaması ve nükleer programdan vazgeçilmeyeceği yönündeki net tavrı, İran rejiminin geri adım atmayacağını gösterdi.
İran Meclisi’nin Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yönündeki oylaması ise bölgedeki tansiyonu daha da yükseltti. Bu karar, doğrudan küresel enerji arzında kesintiler anlamına gelebilir ve piyasalarda büyük dalgalanma yaratabilir.
Nihai karar mercii olan İran Ulusal Güvenlik Konseyi’nin atacağı adımlar ise küresel ekonomi ve jeopolitik dengeler açısından kritik önem taşıyor.
İran şimdi ne yapacak?
İran’ın önünde 3 seçenek var.
Bunların ilki, hasar görmüş nükleer programını yeraltına taşımak ve zaman kazanmak. Bu senaryo, görünürde sessizlikle yürür ama perde arkasında misillemeler, küçük çaplı saldırılar ve zaman zaman provokatif çıkışlar içerir. Fakat bu yol, İran rejimi için yeterince “gururlu” bir cevap olmayabilir.
İkinci senaryo ise daha tehlikeli olan asimetrik saldırılarla ABD ve müttefiklerine düşük yoğunluklu ama etkili baskılar uygulamak. Irak ve Suriye’deki ABD üslerine insansız hava araçlarıyla düzenlenecek saldırılar, Körfez’deki Amerikan gemilerine füze tacizleri, bölgedeki Amerikan iş insanlarına yönelik suikastler ya da Batı gazetecilerinin gözaltına alınması gibi eylemler bu kapsama giriyor. Rejim için iç kamuoyunda kontrollü bir kararlılık göstergesi olabilir ama ABD’yi tekrar bombardımana zorlayabilir.
En korkulan üçüncü seçenek ise “go big”, yani İran’ın tüm kapasitesini devreye soktuğu, Hürmüz Boğazı’nı fiilen kapattığı, enerji altyapılarına siber saldırılar düzenlediği, hatta uluslararası şirketlere yönelik hedefli saldırılara başvurduğu bir senaryo. Bu durumda, küresel ekonomi yalnızca enerji şokuyla değil, aynı zamanda tedarik zinciri krizleri ve finansal panik ile de karşı karşıya kalabilir.
Hürmüz Boğazı kapanırsa petrol ne kadar yükselebilir?
Boğazın tam anlamıyla kapatılması halinde petrol fiyatlarının hızlı yükselişi kaçınılmaz. Sadece ilk birkaç gün içinde Brent petrol %10’dan fazla yükseldi ve 80 dolar sınırına dayandı. Ancak ciddi bir kapanma ya da bölgedeki ihracat altyapısına doğrudan bir saldırı durumunda bu fiyatın 100 doları geçmesi son derece olası.
Goldman Sachs’ın hesaplamalarına göre, eğer Hürmüz’den geçen petrol akışı bir ay boyunca %50 azalırsa, Brent petrol kısa süreliğine 110 dolara kadar çıkabilir.
Suudi Arabistan’ın Yanbu limanına ulaşan East-West hattı ya da BAE’nin Fujairah terminali gibi alternatif boru hatları toplamda yalnızca günlük 2,6 milyon varil kapasiteye sahip. Oysa Hürmüz Boğazı’ndan günde yaklaşık 20 milyon varil geçiyor. Bu da kısa vadeli alternatiflerin boğazın taşıdığı yükü kaldırmakta yetersiz kalacağını gösteriyor.
Sadece petrol değil; Katar’ın dünya LNG ihracatındaki payı da %20’ye yakın. Yani Boğaz kapanırsa başta Asya ve Avrupa olmak üzere doğalgaz arzı da daralabilir. Bu da hem elektrik üretim maliyetlerini hem de sanayi maliyetlerini yukarı çekebilir.
Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasından en çok kim etkilenir?
Hürmüz Boğazı’nın kapanması sadece bölgesel değil, küresel enerji piyasaları ve ekonomiler üzerinde çok ciddi dalgalanmalara neden olabilir.
En ağır darbe Körfez ülkelerine gelir, çünkü petrol gelirlerinin büyük kısmı bu boğazdan geçiyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar gibi ülkeler ihracatlarının aksamasıyla doğrudan ekonomik zorluklar yaşar, bütçe açıkları büyür ve finansal piyasalarında baskı artar.
Çin için Hürmüz kapanırsa enerji arzında ciddi bir tıkanma yaşanır. İran’ın en büyük müşterisi olan Çin, aynı zamanda Körfez’in diğer petrol ihracatçılarından da doğrudan etkileneceği için, enerji ithalatı hem miktar hem fiyat açısından sarsılır. Bu durum Çin’in ekonomik büyüme hedeflerini zorlayabilir ve enerji maliyetlerini yukarı çekebilir.
ABD-Çin ekonomik rekabeti açısından ise Hürmüz Boğazı’ndaki kriz önemli bir koz haline gelir. Çin’in enerji arzının tehdit altında olması, ABD’nin küresel güç gösterisini pekiştirmesine olanak tanır.
Aynı zamanda, ABD bu kriz üzerinden Çin’i enerji güvenliğinde savunmasız bırakabilir, Pekin’in ekonomik büyümesine doğrudan müdahale etme fırsatı yakalar. Çin ise enerji ithalatının büyük kısmının geçtiği bu boğazın kapanması tehdidiyle küresel enerji politikalarında ve stratejilerinde yeniden pozisyon almak zorunda kalır.
Avrupa, Hürmüz’e doğrudan bağımlı olmasa da artan enerji fiyatları ve Katar’dan gelen LNG arzının kesilmesi nedeniyle tedarik zincirlerinde sıkıntı yaşar. Rusya-Ukrayna savaşı sonrası kırılganlaşan Avrupa ekonomisi için bu yeni bir risk katmanı oluşturur.
Türkiye, Hürmüz Boğazı’ndan etkilenebilir mi?
Türkiye için Hürmüz Boğazı’nın kapatılması veya buradaki gerilimin artması sadece enerji fiyatları üzerinden değil, çok daha geniş ve derin ekonomik etkiler yaratabilecek ciddi bir risk anlamına geliyor.
Çünkü Türkiye’nin enerji ihtiyacının yaklaşık %70’ini ithalat yoluyla karşılaması ve bu ithalatın önemli bir kısmının Körfez ülkeleri ile Rusya’dan yapılması, enerji piyasalarındaki her türlü şokun doğrudan Türkiye ekonomisine yansıması demek.
Enerji fiyatlarında yaşanacak olası artış, hali hazırda enflasyonla mücadele eden Türkiye’nin maliyetlerini yukarı çekerek enflasyonu artırabilir. Bu da dezenflasyonist süreci baskı altına alabilir.
Özellikle elektrik ve doğalgaz gibi temel enerji kaynaklarının maliyetindeki yükseliş, sanayi sektöründe üretim maliyetlerini artırarak rekabet gücünü zayıflatabilir.
Buna ek olarak enerji fiyatları ve dış ticaret açığının büyümesi, döviz kuru üzerinde baskı oluşturabilir. Döviz kurundaki artış ithalat maliyetlerini daha da yukarı çekerken TCMB’nin para politikası kararlarını zorlaştırabilir ve faiz indirim sürecini aksatabilir.
Çin, İran’ı durdurabilir mi?
Pek çok analiste göre İran’ın elindeki en büyük caydırıcı faktör, sadece ABD değil, Çin’in de vereceği tepki.
İran’ın en büyük petrol müşterisi konumundaki Çin, Hürmüz Boğazı’ndan geçen petrol ve doğalgazın akışında büyük pay sahibi. Bu yüzden Çin’in ulusal güvenliği açısından bu su yolunun açık kalması hayati öneme sahip.
Bu denklemde Çin’in İran üzerindeki etkisi, Batı’nın uyguladığı yaptırımlara rağmen ekonomisini sürdürebilmesini sağlayan ana kaynak olmasıyla da artıyor.
Eğer İran boğazı kapatırsa yalnızca Batı’yı değil, Çin’i de karşısına almış olur. Bu da dış politika açısından yalnızlaşma riskini artırır.
EIA verilerine göre, Çin yalnızca bu yılın ilk çeyreğinde Hürmüz üzerinden günde 5,4 milyon varil petrol ithal etti. Bu, Çin’in toplam petrol ithalatının yaklaşık %50’sine denk geliyor. Enerji fiyatlarının yükselmesi Çin gibi ithalatçı ülkeler için enflasyonu körükleyeceği için Pekin’in diplomatik yollarla İran’ı frenlemeye çalışması beklenebilir.
Piyasalar “bekle-gör” modunda
Tüm bu gelişmelere rağmen piyasaların ilk tepkisi oldukça temkinli oldu.
Küresel endekslerde sert satışlar görülmedi. MSCI World endeksi %0.1 gibi düşük bir kayıp yaşadı. Altın ve dolar gibi güvenli limanlarda da yükseliş sınırlı kaldı. Bu da yatırımcıların krizin daha da büyümeden yönetileceğine olan inançlarını koruduklarını gösteriyor.
Fakat analistler, bu sakinliğin yanıltıcı olabileceği görüşünde. Çünkü İran’ın nasıl tepki vereceği henüz net değil.
Boğazı kapatması, Körfez ülkelerini de doğrudan ekonomik hedef haline getirir. Bunun İran rejimi açısından ciddi bir bedeli olur. Öte yandan, küçük çaplı bir boğaz tacizi, örneğin tankerlere yönelik füze tehditleri veya deniz mayınlarıyla geçici bir engel oluşturulması bile fiyatları yukarı itmeye yetebilir.
Rapidan Energy’ye göre, bu tarz bir “yarı kapanma” bile petrol fiyatlarını 10-15 dolar yukarı taşıyabilir.
Kriz ne kadar derinleşebilir?
2025’in ortasında dünya, enerji arz güvenliğinin nasıl bir kırılganlık içinde olduğunu yeniden tecrübe ediyor. Hürmüz Boğazı, belki de hiçbir zaman bu kadar jeopolitik bir belirsizliğin eşiğinde olmamıştı.
İran’ın vereceği kararlar yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda küresel enerji fiyatlarını, enflasyon görünümünü ve merkez bankalarının para politikalarını da etkileyecek.
Trump yönetimi için bu süreç, askeri caydırıcılığı yeniden kurmak kadar kontrolsüz bir savaş senaryosuna kaymadan İran’ı masa başına çekmekle de ilgili. Bu da yalnızca silahlarla değil, enerji diplomasisiyle de mümkün olacak.
Yani İran için bu, tarihi bir yol ayrımı: Ya dış dünyayla daha yapıcı bir zeminde ilerleyecek ya da ekonomik, diplomatik ve askeri olarak daha da yalnızlaşmayı göze alacak.
Boğaz kapanırsa sadece tankerler değil, diplomasi de karaya oturabilir.
Bu içerik hazırlanırken faydalanılan kaynaklar: Bloomberg, CNBC1, 2, 3, 4