Küresel tarafta pandemi döneminde yüksek enerji fiyatları ve artan para arzı enflasyonist etkileri doğururken pandemi sonrası süreçte para arzının kontrol altına alınması amacıyla artan faizler ve korumacılık güdüsü talebin oldukça zayıflamasına sebep oldu.
Zayıflayan talep son 2 senedir özellikle sanayi tarafında durgunluk ve yüksek işletme sermayesi ihtiyaçları yaratırken durgunluğa karşın kapasite fazlaları sanayi şirketlerinde marjların baskılanmasına da yol açtı.
Trump sonrası gelen ticari politikalar da küresel talep ortamının belirsizliğe sürüklenmesine neden oldu. Bu dönemde Dünya Bankası gibi büyük finansal kurumların büyüme beklentisi %2,3 düzeyinde gerçekleşiyordu.
Fakat güncel konjonktürde artık dönemselliğin sanayi tarafı lehine kaymaya başladığını izlemekteyiz. IMF Temmuz 2025 güncellemesinde küresel büyüme beklentisini %3,0 seviyesinde açıklarken, OECD aynı dönemde %2,9’luk büyüme öngörüsünde bulundu. Dünya Bankası yıl ortasında yaptığı revizyonda %2,3’lük daha temkinli bir tahmin paylaşırken, The Conference Board %3,0’lık, Fitch Ratings ise daha ihtiyatlı bir şekilde %2,4’lük büyüme öngörüsünde bulundu. Ancak piyasalarda genel algı büyümenin dip seviyeleri gördüğü ve yukarı yönlü sürpriz ihtimalinin daha güçlü olduğu yönünde şekilleniyor.
Fed’in istihdamdaki risklere karşın faiz indirim döngüsüne başlamaya hazırlandığı, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Başkan Lagarde’ın açıklamalarına göre faiz indirim alanına girdiğini, Çin’in ise negatif enflasyona dönerek piyasayı canlandırmak adına likidite salacak ortamda bulunması, küresel büyüme ihtimallerini tetiklemekte.
Benzer sürecin yurt içinde de hazırlığa başladığı izleniyor. Her ne kadar enflasyonist riskler baskın olsa da TCMB’nin artık faiz indirimi noktasında döngüye girdiği ve Türkiye’nin ihracat pazarında küresel stratejik nokta olarak olgunlaşmaya başlaması yüksek faizlere rağmen büyüme beklentilerini canlı tutmakta.
Ayrıca Trump’ın G7 ülkelerinin Çin ve Hindistan’a gümrük vergisi uygulaması için baskı yaratmaya başlaması da Türkiye’nin bu pazarlarda rekabet avantajı yakalayabilmesi adına kritik.
Yani genel hatlarıyla değerlendirecek olursak, dünyada durgunluğun artık dip seviyelerde bulunduğu fakat büyümeye karşın yukarı yönlü pozitif ihtimallerin daha baskın oluşmaya başladığı bir ortam karşımıza çıkıyor. Güncel olarak IMF’in %3,0, OECD’nin %2,9, Dünya Bankası’nın %2,3, The Conference Board’un %3,0 ve Fitch’in %2,4 düzeyinde paylaştığı büyüme beklentileri, küresel ekonomide temkinli ama yukarı yönlü bir görünümün hakim olduğunu teyit ediyor.
Son olarak Fitch de Türkiye’nin 2025 yılı için büyüme tahminini %2,9’dan %3,5’e çekti. IMF ise büyüme tahminini %2,7’den %3’e çekerken Orta Vadeli Plan’da (OVP) için tahminler orta noktada %3,3 olarak bulunuyor.
Bu, başta ihracat tarafında atılım gerçekleştiren ve katma değerli ürünleriyle fark yaratan şirketler için uygun bir ortamın hazırlandığına işaret olabilir.
Son dönemde artan siyasi belirsizlikler endekste baskı yaratırken küresel büyümeye duyarlı şirketlerin hisselerindeki olası düşüşler, bu tarafta fırsatların oluşmasını sağlayabilir.
3 Yıllık Bileşik İhracat Oranı Büyümesi >%0
Son 3 Yılda Senelik İhracat Geliri Büyümesi > %0
PD/DD < Sektörel Rakipler
📊Kriterlerimize göre piyasa değeri en yüksek şirketlerden başlayarak filtreleme yaptığımızda karşımıza şu hisseler çıkıyor: 👇

Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı