Dolar/TL, Türkiye’de işlem yapan yatırımcılar için yalnızca bir kur değil, aynı zamanda karar günlerinin, manşet risklerinin ve ani fiyat boşluklarının en yoğun yaşandığı alanlardan biri.
TCMB faiz kararları, enflasyon verileri, jeopolitik gelişmeler ya da küresel dolar dalgaları… Hepsi kısa süre içinde sert hareketler yaratabiliyor.
Bu ortamda spot Dolar/TL işlemleriyle risk yönetmek her zaman beklediğin kadar kolay olmayabiliyor.
Çoğu yatırımcı için klasik yöntem belli: pozisyon açarsın, stop-loss belirlersin, “olursa olur, olmazsa stop olur” dersin.
Ama veri günlerinde fiyatlar çoğu zaman bu kadar “düzgün” davranmaz. Açıklama anında gelen ilk hareket stopu çalıştırır, birkaç saat sonra ise piyasa ilk beklentiyle aynı yönde ilerler.
İşte varantlar, tam da bu noktada devreye girer
Varantları Dolar/TL işlemlerinde risk yönetimi aracı olarak düşünmenin en önemli avantajı, kaybın baştan tanımlı olmasıdır. Bir varant aldığında, en kötü senaryoda kaybedeceğin tutar ödediğin varant bedeliyle sınırlıdır.
Kur ne kadar sert hareket ederse etsin, ek teminat yoktur, stop patlaması yoktur, “pozisyonu kapatmak zorunda kalma” stresi yoktur. Bu, özellikle belirsizliğin yüksek olduğu dönemlerde yatırımcıya psikolojik bir alan açar.
Diyelim ki önünde kritik bir TCMB kararı var ve Dolar/TL’de yukarı yönlü bir risk görüyorsun. Spotta long açarsan, karar anındaki kısa süreli bir geri çekilme bile seni pozisyondan çıkarabilir.
Bunun yerine bir alım (call) varantı aldığında, kur geçici olarak geri gelse bile pozisyonun açık kalır. Eğer beklediğin hareket birkaç gün içinde gelirse, varant bu hareketten faydalanır. Gelmezse, kaybın baştan bellidir. Bu yaklaşım, “doğru yöndeyim ama zamanlamadan korkuyorum” diyen yatırımcılar için güçlü bir alternatiftir.
Varantlar sadece yönlü pozisyon almak için değil, mevcut spot pozisyonları korumak için de kullanılabilir.
Elinde Dolar/TL long pozisyonu olduğunu düşün. Orta vadeli beklentin pozitif ama yaklaşan bir veri günü seni tedirgin ediyor. Pozisyonu kapatmak istemiyorsun çünkü görüşün değişmedi.
Bu durumda bir satım (put) varantı almak, pozisyonunu geçici olarak sigortalamak anlamına gelir. Kur sert düşerse, spotta yaşadığın zararın bir kısmı varanttaki değer artışıyla dengelenir. Kur yükselirse, spot kazancın devam eder, varant için ödediğin bedel ise bu sigortanın maliyeti olur.
Bu bakış açısı, risk yönetimini “stop nereye koyayım” sorusundan çıkarıp “bu senaryoda ne kadar kaybetmeyi kabul ediyorum” noktasına taşır.
Varant kullanan bir yatırımcı için esas karar, yön kadar vade ve maliyetle ilgili. Beklentinin ne kadar sürede gerçekleşebileceği, varantın vadesiyle uyumlu mu, ödenen bedel alınan riskle orantılı mı… Bunlar, spot işlemlerde çoğu zaman ikinci planda kalan ama varantlarda merkezi hâle gelen sorular.
Elbette varantlar sihirli bir çözüm değil. Yanlış beklenti, yanlış vade ya da aşırı sık işlem yapmak, ödenen varant bedellerinin zamanla performansı aşağı çekmesine neden olabilir.
Ayrıca likidite ve spread konuları özellikle oynak günlerde mutlaka izlenmeli. Bu yüzden varantları “zararı yok eden” değil, “zararı şekillendiren” bir araç olarak görmek gerekir.
Dolar/TL gibi olay riskinin yüksek olduğu bir piyasada varantlar, spot işlemlere alternatif değil, tamamlayıcı bir çerçeve sunar. Yönlü görüşü olan ama belirsizlikten çekinen, ani fiyat iğneleri yüzünden pozisyondan kopmak istemeyen yatırımcılar için, riskin sınırlarını önceden çizme imkânı verir.
Dolar borcun varsa varantlarla kur riskini sınırlayabilirsin
Varantlar yalnızca işlem yapan yatırımcılar için değil, dolar borcu olanlar için de güçlü bir risk yönetimi aracı olabilir.
Şirketler, yatırımcılar ya da bireysel tarafta döviz kredisi kullananlar için asıl risk, kurun beklenmedik şekilde yükselmesiyle borcun TL karşılığının hızla artmasıdır.
Diyelim ki önümüzdeki birkaç ay içinde ödenmesi gereken bir Dolar borcun var. Kurun orta-uzun vadede yükselebileceğini düşünüyorsun ama spot piyasada dolar alarak pozisyon açmak istemiyorsun. Çünkü nakit bağlamak istemiyorsun, kur geçici geri çekilirse psikolojik baskı artıyor ve “Ya aldıktan sonra düşerse” endişesi devreye giriyor.
Bu noktada alım (call) varantları, borçlu taraf için bir tür kur sigortası işlevi görebilir.
Bir call varantı aldığında, aslında şunu yapmış olursun: “Kur belirli bir seviyenin üzerine çıkarsa, bu yükselişten faydalanarak borcumun TL maliyetini dengelemek istiyorum.”
Eğer Dolar/TL beklendiği gibi yükselirse, borcun TL karşılığı artar ama aynı anda call varantın da değer kazanır. Varanttaki kazanç, borç nedeniyle oluşan ek yükün bir kısmını telafi eder.
Kur yükselmez ya da yatay kalırsa borcun zaten beklenenden fazla pahalanmamış olur; varant için ödediğin bedel ise bu belirsizliğe karşı ödediğin sigorta primi gibi düşünülebilir.
Bu yaklaşımın en kritik avantajı ise kur ne kadar yükselirse yükselsin, varant için ödediğin tutarın dışında ek bir yükümlülüğünün olmaması. Yani hedge pozisyonu seni yeni bir riskin içine sokmaz, aksine mevcut riskini sınırlar.
Burada önemli olan, varantı “kazanç aracı” gibi değil, maliyet dengeleme aracı gibi düşünmek. Amaç, borçtan kâr etmek değil; kur şoku yaşandığında sürprizle karşılaşmamak.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı