ABD Borsası Notları

De-dolarizasyon: Doların küresel egemenliği sarsılıyor mu?

De-dolarizasyon: Doların küresel egemenliği sarsılıyor mu?
Google News Icon Takip Et

Amerikan Doları, uzun yıllar boyunca sadece bir para birimi değil, küresel ekonominin adeta belkemiğiydi. 

Enerji ticaretinden borçlanma araçlarına, döviz rezervlerinden uluslararası ödemelere kadar her şey dolarla ölçüldü. Ama artık bu tartışmasız egemenliğe karşı sessiz bir meydan okuma var. Ekonomistler bu süreci “de-dolarizasyon” olarak tanımlıyor. Yani ülkeler, dolara olan bağımlılıklarını azaltmanın yollarını arıyor.

Bu değişimin arkasında sadece ekonomik değil, siyasi nedenler de var. ABD, özellikle son yıllarda uyguladığı yaptırımlarla doları sadece bir ödeme aracı olmaktan çıkarıp, siyasi bir baskı mekanizmasına dönüştürdü. 

Rusya-Ukrayna savaşı sonrası uygulanan finansal yaptırımlar, birçok ülkeye “Dolar sisteminde gerçekten ne kadar güvendeyiz?” sorusunu sordurdu.

Çin, ABD Dolarına olan bağımlılığını azaltıyor

Çin’in bu konuda attığı adımlar oldukça dikkat çekici. 

Çin, yıllarca ihracat fazlası sayesinde biriktirdiği doları ABD tahvillerine yatırdı. Ama bu tablo değişiyor. 2011’de 1,3 trilyon dolar seviyesindeki ABD tahvili varlıkları 2023’te 850 milyar dolara kadar geriledi. 

Bu sadece teknik bir ayarlama değil, aynı zamanda stratejik bir yön değişikliği. Çin artık dolar yerine altın rezervlerini artırıyor, yuan cinsinden ticareti teşvik ediyor ve dijital yuan gibi alternatif ödeme sistemleri kuruyor.

Benzer şekilde, doların küresel döviz rezervlerindeki payı da düşüşte. 1999’da %71 olan oran bugün %59’a kadar gerilemiş durumda. Sadece son dört yılda, merkez bankaları yaklaşık 1 trilyon dolarlık dolar rezervini sistemden çekti. Aynı dönemde, merkez bankaları 1.000 tonun üzerinde altın alımı yaptı—bu şimdiye kadarki en yüksek yıllık alım.

Artık enerji ticaretinde ABD Doları kullanılmıyor

Enerji ticaretinde de dikkat çekici değişimler yaşanıyor. Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan gibi ülkeler, artık petrol ödemelerini yerel para birimleriyle ya da yuan gibi alternatif para birimleriyle yapma eğiliminde. 

Rusya, Batı yaptırımları sonrası Çin’le yaptığı enerji ticaretinde doları tamamen dışladı. Brezilya ve Çin arasındaki ticaretin %85’i doğrudan yerel paralarla yapılmaya başlandı. Yani artık dolar, tüm işlemlerin tek aracı değil.

ABD Doları alternatifsiz değil

Bu dönüşüm, doları tamamen sistem dışına itmez. Dolar hâlâ en likit para birimi, kriz anlarında hâlâ en güvenilir liman olsa da artık alternatifsiz değil. 

Yatırımcılar Amerikan tahvilleri yerine euro, altın, yuan hatta dijital para birimlerini tercih etmeye başladı. Bu da doların uzun vadeli liderliğini daha çok kutuplu bir yapıya doğru itiyor. 

Bu dönüşümü erken fark eden ülkeler ve yatırımcılar da bu değişimin kazananı olacak gibi görünüyor.

Peki ya Türkiye?

Küresel çapta dolardan uzaklaşma eğilimi artarken, Türkiye bu sürecin ters yönünde ilerliyor. 

Türkiye’de dövize olan talep hâlâ oldukça yüksek. Dolar/TL kuru 38’li seviyelere çıkmış durumda. Üstelik bu tablo, Merkez Bankası’nın politika faizini %46’ya yükseltmiş olmasına rağmen değişmiyor.

Bunun sebepleri çok katmanlı. Öncelikle enflasyon hâlâ çok yüksek: Mart 2025 itibarıyla yıllık %38 seviyelerinde. Elektrik zamları gibi maliyet artışlarıyla birleşince, hane halkı kendini koruma güdüsüyle dövize yöneliyor. TL cinsinden tasarruf yapmak yatırımcılara cazip gelmiyor. Bu noktada döviz, getiri potansiyeli sunmasa bile “güvenli liman” olarak görülmeye devam ediyor.

Bir diğer önemli faktör de reel sektörün döviz pozisyonu. Türkiye’de özel sektörün yaklaşık 210 milyar dolarlık açık pozisyonu bulunuyor. Yani şirketler döviz cinsinden borçlu. Kurda yaşanabilecek her sıçrama, şirketleri ani dolar alımına yönlendiriyor. Bu da piyasadaki döviz talebini canlı tutuyor. Mart ayında yaşanan siyasi belirsizlikler de bu talebi hızlandırdı.

Merkez Bankası’nın döviz rezervleri de baskı altında. 11 Nisan haftasında TCMB’nin brüt rezervleri 6,7 milyar dolar azaldı ve toplam rezerv 147,5 milyar dolara geriledi. Bu azalma, Merkez Bankası’nın kura müdahale etmekte zorlandığını gösteriyor. Politika faizi yüksek olmasına rağmen dövize olan yönelim hâlâ güçlü.

Küresel dedolarizasyonun yaşandığı bir dönemde, Türkiye gibi ülkelerde bu sürecin tam tersi bir tablo çizmesi dikkat çekici. 

Türkiye’de dolarizasyon süreci, yapısal ekonomik risklerle birleştiğinde daha kalıcı hale geliyor. Merkez Bankası’nın çabaları sınırlı olsa da, döviz talebini düşürmenin yolu sadece faiz artırımı değil, aynı zamanda güven artırıcı politikalar ve yapısal reformlardan geçiyor.

Yeni döneme kim daha hızlı uyum sağlayacak?

Doların küresel liderliği artık sarsılmaz değil. 

Daha çok kutuplu bir finansal yapıya geçiş başladı. Bu dönüşüm, zaman alacak ama geri döndürülecek gibi durmuyor. 

Türkiye ise bu sürecin dışında kalmış durumda. Enflasyon, yüksek borçluluk ve siyasi belirsizlikler nedeniyle dövize olan talep güçlü seyrini sürdürüyor.

Bu tabloda asıl soru şu: Türkiye bu geçişi zamanında fark edip gerekli adımları atabilecek mi? Yoksa global sistemde dolardan uzaklaşılırken, içeride dolara bağımlılık devam mı edecek?

Kazananlar her zaman değişimi zamanında okuyanlar olur ve bu değişim çoktan başladı.

Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı