Geçtiğimiz hafta küresel piyasalarda hem temel hem de teknik anlamda kritik eşikler test edildi.
ABD’de S&P 500 endeksi, dört haftalık düşüş serisini sonlandırarak haftayı %0,51 artıda kapattı. 1997’den bu yana yalnızca sekiz seansta bu kadar olumsuz bir “artış-düşüş oranı” görülüp endeks yine de artıda kapanmıştı. Bu gelişme ilk bakışta pozitif görünse de teknik açıdan kalıcı bir dönüş için yeterli değil.
Makro cephede ise Fed’in faizleri sabit tutması ve ekonomik projeksiyonlarında yaptığı aşağı yönlü güncellemeler risk iştahını bir miktar canlandırsa da belirsizlikleri tam anlamıyla bertaraf edemedi.
Fed ne yaptı, ne demek istedi?
Fed beklenildiği gibi faiz oranını 4,25%–4,50% aralığında sabit tuttu. Powell “Acelemiz yok” mesajı verse de yıl sonu büyüme tahminin aşağı, enflasyon ve işsizlik tahminin de yukarı revize edilmesi faiz indirim sinyali olarak algılandı.
Powell, özellikle gümrük tarifeleri gibi belirsizlik yaratabilecek dış faktörlerin etkilerini görmeden politika değişikliği yapmak istemediklerini vurguladı. Aynı zamanda bilanço küçültme hızının düşürüleceği açıklandı; bu da piyasalar tarafından “örtük gevşeme” sinyali olarak okundu.
Powell’ın “bekle-gör” yaklaşımını yinelemesi, piyasada kısa vadeli bir iyimserlik yaratmış olsa da faiz indirimlerinin zamanlamasına dair netlik sağlanmış değil.
S&P 500’deki yükseliş tepki alımı mı, trend dönüşü mü?
S&P 500 endeksi, 0,51% haftalık yükselişle dört haftalık düşüş serisini kırmayı başarsa da bu yükselişin teknik olarak sınırlı bir tepki alımı olduğunu söylemek daha doğru olabilir.
Endeks, hâlâ 19 Şubat 2025’teki rekor kapanış seviyesinin 7,76% altında ve yılbaşından bu yana 3,42% ekside. Ayrıca, 24 Şubat’tan bu yana 50 günlük hareketli ortalamanın ve 10 Şubat’tan bu yana 200 günlük hareketli ortalamanın altında işlem görüyor. Bu iki teknik seviye aşılmadıkça piyasanın kalıcı bir yükseliş trendine girmesi zor görünüyor.
Kısa vadeli göstergelerde bir miktar toparlanma sinyali var, ancak bu iyileşme hâlâ kırılgan. Piyasa yönünü arıyor ama ikna edici bir hikâye henüz yok. Bu da yatırımcıları kısa vadede temkinli, orta vadede seçici olmaya zorluyor.
Uzun vadeli resme bakıldığında ise tablo daha da ilginç. JPMorgan’ın son yayımladığı 2025 getiri projeksiyonları, ABD büyük ölçekli hisselerinin önümüzdeki 10–15 yılda Japonya, Euro Bölgesi ve Çin gibi bölgelerdeki piyasalara göre daha düşük getiri potansiyeline sahip olacağını ortaya koyuyor. Bu da sadece kısa vadeli teknik baskıyla sınırlı olmayan, daha yapısal bir dönüşüm sinyaline işaret ediyor.
Kısaca, S&P 500’de kısa vadeli bir rahatlama yaşanmış olabilse de teknik dirençlerin henüz kırılmamış olması, bu rallinin kalıcılığını sorgulatıyor. Aynı zamanda ABD hisselerinin uzun vadeli potansiyeline dair beklentiler de zayıflarken yatırımcılar için coğrafi çeşitlendirme artık bir opsiyon değil, bir gereklilik hâline geliyor.
Görünenin ötesi: Teknoloji hisselerinde baskı
Geçtiğimiz hafta S&P 500 toparlanma sinyalleri verse de endeksin içinde dikkat çeken bir ayrışma yaşanıyor. Endeksin yaklaşık üçte birini oluşturan “Muhteşem Yedili” hisseleri, son dönemdeki düşüşlerin neredeyse yarısını oluşturdu. Bu hisselerin medyan kaybı 14,4%’e ulaştı; geri kalan 493 hissede ise kayıplar 6,6% ile sınırlı kaldı. Bu da satışların geniş tabanlı bir korkudan çok, özellikle büyük teknoloji şirketlerine dair beklentilerin zayıflamasından kaynaklandığını gösteriyor.
Öte yandan enerji, sanayi ve tüketim gibi alanlardaki değer hisseleri pozitif ayrıştı. Nasdaq, güçlü geçen 2023 ve 2024’ün ardından teknik düzeltme sürecine girerken; son beş haftadır sanayi ve finans gibi değer hisseleri teknolojiye kıyasla daha iyi performans gösteriyor. Bu, faizlerin uzun süre yüksek kalacağı beklentisinin bir yansıması.
Büyük teknoloji hisselerindeki yavaşlama kalıcı hâle gelirse, diğer sektörlerde toparlanma yaşansa bile S&P 500 üzerindeki baskı sürebilir. Çünkü endeksin performansı artık birkaç teknoloji devine fazlasıyla bağlı.
ABD dışı hisselerde ralli sürüyor
Yılın ilk çeyreğinde ABD borsalarının görece zayıf seyri, yatırımcıları portföy çeşitlendirmesi konusunda daha global düşünmeye sevk etti. Avrupa ve Çin hisseleri son haftalarda güçlü bir ralli sergilerken gelişmiş piyasalarda defansif sektörlere yönelim arttı.
Avrupa tarafında savunma ve altyapı harcamalarındaki genişlemeye dair politik hamleler yatırımcı algısını destekliyor. Çin’de ise hükümetin yeni teşvik beklentileriyle özellikle tüketim odaklı hisselerde ivmelenme görülüyor.
ABD dolarının yılın ilk haftalarındaki değer kaybı da uluslararası yatırımların cazibesini artıran bir diğer etken. Yabancı yatırımcının kendi para birimi cinsinden elde ettiği getiri, doların zayıf seyrinde daha da yüksek oluyor. Bu durum, özellikle Amerikan yatırımcısı için yurtdışı hisseleri daha cazip kılıyor. Önümüzdeki dönemde bu temanın güçlenerek devam etmesi muhtemel.
Bu hafta piyasaların odağında ne var?
Haftanın en kritik başlığı PCE verisi olacak. Cuma günü açıklanacak olan Kişisel Tüketim Harcamaları (PCE) verisi, Fed’in en çok dikkate aldığı enflasyon göstergesi olması nedeniyle piyasa açısından belirleyici nitelikte. Beklentiler, çekirdek PCE’nin aylık 0,3% ve yıllık 2,7% seviyelerinde açıklanması yönünde. Eğer bu veriler yukarı yönlü bir sürpriz yaparsa, faiz indirimi beklentilerinde gecikme fiyatlanabilir.
Enflasyonun yanında tüketici davranışlarına dair veriler de izlenecek. Salı günü Conference Board, cuma günü ise Michigan Üniversitesi’nin Tüketici Güven Endeksi açıklanacak. Özellikle perakende hisseleri açısından iç talebin güçlü kalıp kalmadığına dair ipuçları önemli olacak. Yılın ilk çeyreğinde tüketici eğilimlerinde görülen dalgalanmalar bu haftaki verilerle netleşebilir.
Öne çıkan bir diğer gündem ise Trump’ın 2 Nisan açıklamaları öncesindeki ticaret politikası belirsizliği. “Amerika’nın Kurtuluş Günü” vurgusuyla gündeme gelen yeni tarife sinyalleri, geçtiğimiz hafta kısa vadeli bir iyimserlik yaratsa da, henüz netleşmiş bir politika çerçevesi yok. Bu nedenle yatırımcılar, 2 Nisan’a kadar ticaret cephesindeki haber akışını yakından izlemeli. Powell’ın da belirttiği gibi, tarifelerin yaratacağı ekonomik oynaklık, para politikasının yönünü etkileyebilecek önemli bir dış faktör olabilir.
Ek olarak, Fed’in bölgesel başkanlarından gelecek açıklamalar da önemli olabilir. Özellikle ticaret politikasıyla para politikası arasındaki denge, bu hafta yapılacak konuşmalarda daha net şekillenebilir.
Son olarak, bilançolar tarafında ise görece daha sınırlı bir görünüm var. Perakende tarafında Dollar Tree (DLTR), düşük gelir grubunun harcama davranışları açısından takip edilmeli.
Türkiye’den ise Hepsiburada (HEPS) bilançosu izlenecek. Şirketin Kaspi.KZ ile yaptığı stratejik ortaklığın etkileri bu çeyrek sonuçlarında daha görünür hâle gelebilir. Ancak genel piyasa yönü açısından bu bilanço açıklamalarının etkisinin sınırlı kalması bekleniyor.
Bu hafta dikkat çekenler
Nvidia (NVDA)
Nvidia, geçen haftaki GTC etkinliğinde 14 kat daha hızlı Rubin GPU’larını tanıtarak yapay zekâ liderliğini sürdürme hedefini ortaya koyarken teknik tarafta risk sinyalleri öne çıkıyor.
Hisse geçtiğimiz hafta, 50 günlük ortalamanın 200 günlük ortalamanın altına inmesiyle birlikte “Death Cross” formasyonu oluşturdu. Bu, 2022’den bu yana ilk kez görülüyor. O dönem hisse 6 ayda 47% düşmüştü. Her ne kadar temel hikâye güçlü kalsa da teknik görünüm yatırımcılar için temkinli olunması gereken bir döneme işaret edebilir.
Tesla (TSLA)
Son iki hafta içinde kurumsal yatırımcılar net 8 milyar dolarlık Tesla hissesi alımı gerçekleştirdi. Bu, bugüne kadar kaydedilen en yüksek iki haftalık giriş ve önceki rekorun iki katından fazla. Bu yoğun alım, kurumsalların Tesla’da bir “dip” oluştuğuna inandığını açık şekilde ortaya koyuyor.
Teknik tarafta da bu algıyı destekleyen bir sinyal oluşmuş durumda: Tesla hissesi haftalık grafikte bir çekiç formasyonu oluşturdu. Bu formasyon, genellikle düşüş trendlerinin sonunda görülen ve potansiyel trend dönüşü anlamına gelen güçlü bir teknik sinyal olarak değerlendirilebilir.
Oklo (OKLO)
Son bir ayda yaklaşık 30% değer kaybeden Oklo, bugün bilançosunu açıklayacak. Henüz gelir üretmeyen bir nükleer enerji girişimi olan şirket, yüksek risk–yüksek getiri profiliyle dikkat çekiyor. Geçtiğimiz çeyrekte ciddi bir zarar açıklayan Oklo için beklentiler bu kez de düşük, ancak bu durum sürpriz potansiyelini artırıyor.
Şirketin son dönemde önemli regülasyon ve ticari adımlar atması, uzun vadeli görünümünü destekliyor. Ayrıca, Ekim ayında oluşan Golden Cross formasyonu teknik açıdan uzun vadeli iyimserliğe işaret ediyor. Bugün gelebilecek olumlu bir bilanço, yalnızca Oklo’yu değil, diğer nükleer enerji hisselerini de yukarı çekebilir.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı