Hisse piyasalarında sıkça duyduğumuz bazı mitler gerçekte yatırımcıları yanıltabiliyor.
Örneğin, ABD’de küçük sermayeli hisseler uzun yıllardır göz ardı ediliyor. Bunun nedeni, bu hisselerin riskli veya düşük performanslı olduğu yönündeki varsayımlar.
Oysa bu varsayımların sağlam bir temeli yok.
Gerçekte, küçük sermayeli şirketler geçmişte üstün performans göstermiş ve aktif yöneticiler aracılığıyla değer yaratma imkânına sahip.
Dahası, portföyünüzde bu tür hisselere yer vermek riskinizi otomatik olarak artırmıyor.
Tarih bize bir rehber sunuyorsa, küçük sermayeli hisseler yeniden öne çıkmaya başlayabilir. Bu hisseler, portföyünüzde sadece tamamlayıcı bir unsur değil, daha dengeli ve akıllı bir ABD hisse dağılımının temel bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Yaygın yanlış inanışların aksine, büyük sermayeli hisseler her zaman daha iyi performans göstermez ve küçük sermayeli hisseler her zaman çok riskli değildir.
Getirileri neyin belirlediğini ve riskin kaynağını doğru anlamak, yatırım hedeflerine ulaşmana yardımcı olabilir.
Piyasadaki sıkça karşılaşılan üç yanılgıyı şöyle özetleyebiliriz:
- Büyük sermayeli hisseler, küçük sermayeli hisselerden her zaman olarak daha iyi performans gösterir.
- ABD borsalarında aktif yönetim işe yaramaz.
- Büyük sermayeli hisselerin olduğu bir portföye küçük sermayeli hisseler eklemek riski artırır.
1️⃣ Büyük sermayeli hisseler, küçük sermayeli hisselerden her zaman olarak daha iyi performans gösterir
Bu düşünce, insanların yakın geçmişteki olaylara aşırı önem verme eğilimi olan “yakınlık önyargısı”ndan kaynaklanıyor.
S&P 500 endeksinin uzun yıllar piyasada baskın olmasının ardından, büyük şirketlerin her zaman üstün performans göstereceği varsayımı oldukça inandırıcı görünebilir.
Oysa gerçekte, 2000 yılından bu yana ABD’de küçük sermayeli hisseleri izleyen Russell 2000 endeksi, S&P 500’deki büyük hisselerden daha iyi performans gösterdi.
Dikkat edilmesi gereken nokta, en güvenilir referansın Russell 2000 değil, S&P 600 endeksi olduğu. Russell 2000’deki şirketlerin yaklaşık üçte biri kârlı değilken, S&P 600 yalnızca kâr açısından belirli kriterleri sağlayan şirketleri kabul eder. Şirketlerin son çeyrekte ve son dört çeyrekte pozitif kâr elde etmiş olması, belirli bir piyasa değeri eşiklerini aşması ve likidite testlerinden geçmesi gerekir.
Bu da yatırımcıya, sadece küçük sermayeli şirketlere değil, uzun vadede güçlü getiri potansiyeli olan şirketlere yatırım yapma imkânı sağlar.
Unutulmamalıdır ki, bu veriler endeks düzeyindedir. Tarihsel olarak aktif yöneticiler, özellikle piyasa değeri daha küçük şirketlerde değer katma olasılığı daha yüksek olmuştur.
2️⃣ ABD borsalarında aktif yönetim işe yaramaz
Bu inanç, ABD’de büyük sermayeli hisse senetlerine odaklanan istatistiklerden kaynaklanıyor.
Son yıllarda Muhteşem 7’li olarak adlandırdığımız teknoloji devi şirketler, aktif fon yöneticilerinin S&P 500’ü aşmasını neredeyse imkânsız hâle getirdi.
Son on yılda ise büyük sermayeli hisselere odaklanan aktif yöneticilerin yalnızca %4’ü yönetim ücretleri düşüldükten sonra endeksi yenebildi.
Ancak tablo bundan ibaret değil. Küçük sermayeli hisselerde durum çok farklı.
Bu hisseler, analistlerin daha az ilgilendiği, getirilerin daha geniş bir aralıkta seyrettiği ve yatırımcının şirket yönetimiyle daha doğrudan temas kurabildiği bir alan sunuyor.
Değeri yeterince takdir edilmeyen, yüksek kaliteli küçük hisseler, yetenekli hisse seçicileri için çok daha verimli bir yatırım zemini oluşturuyor.
3️⃣ Büyük sermayeli hisselerin olduğu bir portföye küçük sermayeli hisseler eklemek riski artırır
Geçmiş veriler, küçük sermayeli hisselerin tek başına daha volatil olduğunu, hatta büyük sermayeli hisselerden yaklaşık üçte bir daha oynak seyrettiğini gösteriyor.
Ancak portföyler yalnızca volatiliteye bakılarak oluşturulmaz; önemli olan, farklı varlıkların birlikte nasıl hareket ettiğidir.
Büyük sermayeli hisselerden oluşan bir portföye küçük sermayeli hisseler eklemek, iki grup arasındaki düşük korelasyon sayesinde portföyün genel performansını dengelemeye yardımcı olur.
MSCI verileri, portföyün %85’ini büyük, %15’ini küçük sermayeli hisselere ayıran bir dağılımın tamamen büyük hisselere yatırım yapmaya kıyasla genel risk düzeyini değiştirmediğini gösteriyor.
ABD hisse portföyünü çeşitlendirmek için uygun bir zaman mı?
ABD’de büyük sermayeli hisselerin yaklaşık üçte ikisi pasif yatırım fonlarında yer alıyor. Bu strateji, teknoloji devlerinin piyasayı yukarı çekmesi sayesinde son üç yılda endekse %23, son on yılda ise %14 getiri sağladı.
Ancak bu getirilerin büyük kısmı yalnızca birkaç dev şirketten geldiği için konsantrasyon riski artıyor.
Buna karşılık, küçük sermayeli şirketler uzun süredir geri kaldı.
Fakat bu durum ilk kez olmuyor: Veriler, küçük ve büyük sermayeli şirketler arasında neredeyse bir asırdır devam eden performans döngülerini gösteriyor.
Şu anda piyasa, bu döngü açısından bir dönüm noktasına yaklaşmış olabilir. 8 Nisan’dan bu yana, hisse piyasaları gümrük vergilerinin neden olduğu etkilerden toparlanırken küçük sermayeli şirketler %6 daha iyi performans gösterdi.
Kalite ve değerleme disiplinini birleştiren aktif küçük sermayeli stratejiler, bu noktadan itibaren başarılı olma potansiyeline sahip. Bu stratejiler, dev sermayeli şirketlerin momentumuna bağımlı kalmadan portföyü çeşitlendirme ve uzun vadeli getiriyi artırma fırsatı sunuyor.
Ancak performansı değerlendirirken geçmiş getirilerin sınırlı bir gösterge olduğunu unutmamak gerekiyor.
Geçmiş veriler, fonun belirli bir dönemde nasıl performans gösterdiğini gösterir; fakat kısa ve orta vadeli piyasa koşullarına bağlı olarak yukarı veya aşağı yönde dalgalanabilir.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı
Bu içerik hazırlanırken faydalanılan kaynak: Finimize