2 Nisan 2025. ABD Başkanı Donald Trump’ın, “Liberation Day” adını verdiği bu günde açıkladığı dev tarifeler, yalnızca bir ticaret politikasından ibaret değil. Bu karar, küresel ekonomide taşları yerinden oynatabilecek ölçekte.
180’den fazla ülkeyi etkileyen yeni gümrük vergileri, üretim maliyetlerinden tüketici fiyatlarına, tedarik zincirlerinden şirket kârlılıklarına kadar her şeyi yeniden tanımlıyor.
Avrupa Birliği’ne 20%, Çin’e toplamda 54%, Vietnam’a 46% ve Tayvan’a 32% oranında tarife getirilmesi, teknoloji ve tüketim mallarında ciddi maliyet artışlarına neden olabilir. Ayrıca tüm ABD ithalatına 10%’luk taban tarife getirilmesi, küresel ticarette yeni bir korumacılık döneminin sinyallerini veriyor.
Artık yatırımcılar sadece bilanço okumakla yetinemeyecek; küresel dengeleri de analiz etmek zorunda.
Tarife oranları gerçekten karşılıklı mı?
Trump yönetiminin tarifeleri belirlerken kullandığı yöntem, geleneksel gümrük tarifesi hesaplama modellerinden ciddi biçimde sapıyor.
Örneğin Çin’e yönelik uygulanan 34% tarife oranı, Çin’in ABD ile olan dış ticaret fazlasının toplam ithalata oranlanmasıyla elde edilmiş: 2024 yılında Çin’in ABD’ye ihracatı 438,9 milyar dolar, ticaret fazlası ise 295,4 milyar dolar. 295,4 / 438,9 = 67% — ki bu da Trump’ın Çin’e uyguladığı tarifenin zeminini oluşturuyor.
Benzer şekilde, Vietnam’ın 136,6 milyar dolarlık ihracatına karşılık 123,5 milyar dolarlık fazla vermesi, 90%’lık bir oranla tarifeye konu edildi. Avrupa Birliği için bu oran 39%, Hindistan için 52%, Endonezya içinse 64% oldu.
Bu yaklaşım, ticaret fazlasını mutlak bir “haksız avantaj” gibi tanımlayarak ülkeleri orantısal cezalandırma yöntemine dayanıyor olsa da bu yöntem, ticaretin çok yönlü yapısını ve hizmetler, fikri mülkiyet hakları gibi diğer ekonomik akımları tamamen göz ardı ettiği için ekonomistler tarafından sert şekilde eleştiriliyor. Özellikle Vietnam gibi düşük gelirli ülkeler açısından, ABD’den daha fazla ithalat yaparak bu oranı “dengelemek” kısa vadede gerçekçi değil. Bu da ABD ile ticarette yoğun bağı olan gelişmekte olan ülkeleri sistematik risk altına sokuyor.
İlk tepkiler ve küresel yankılar
Tarife kararlarının hemen ardından ABD vadeli piyasaları sert satışlarla karşılaştı. S&P 500 vadeli işlemleri 2,7% düşerken, Nasdaq vadeli işlemleri 3,5%’in üzerinde geriledi. Apple (AAPL) hisseleri 7%, Nvidia (NVDA) 5,7% düşerken, Amazon (AMZN) ve Tesla (TSLA) da 6%’ya yakın kayıplar yaşadı.
Asya piyasaları da sert geriledi. Nikkei 225 %3’ün üzerinde değer kaybederken, Hang Seng %1,7 düştü. Çin ve AB, kararları “tek taraflı” ve “yanıt verilecek” şekilde yorumladı. Çin Ticaret Bakanlığı, ABD’yi “derhal bu karardan vazgeçmeye” çağırırken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de misilleme sinyali verdi.
Stagflasyon tehlikesi gündemde
Goldman Sachs, Trump’ın tarifelerinin ekonomide geniş çaplı etkiler yaratabileceğini belirterek bu kararların stagflasyon riskini artırdığı uyarısında bulundu.
Banka, çekirdek enflasyon tahminini 2025 yılı için 3,5%’e yükseltirken, aynı dönemde büyümenin 1%’e gerileyeceğini ve işsizliğin 4,5%’e çıkacağını öngörüyor. Bu projeksiyonlar, düşük büyüme ve yüksek enflasyon kombinasyonunu ifade eden stagflasyon ortamına işaret ediyor.
Hatırlanacağı üzere, benzer bir ekonomik tablo son olarak 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında yaşanmıştı. Ancak bu kez Fed’in enflasyonla mücadele için faiz artırmak yerine yıl içinde üç faiz indirimi yapması bekleniyor. Bu durum büyüme tarafını düzeltse de enflasyonda yeni bir yükseliş trendini tetikleyebilir.
Goldman Sachs’a göre, tarifelerin net etkisi fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı yaratırken yatırım iştahını ve tüketici güvenini zayıflatabilir. Bu da borsada yeni bir kırılganlık dönemi anlamına gelebilir.
Tarifelerin en sert vurduğu alanlardan biri: Otomotiv
Yeni açıklanan tarifelerden doğrudan ve en sert etkilenen sektörlerin başında otomotiv geliyor. Trump’ın, “ABD’de üretilmeyen tüm otomobillere ve bazı parçalara 25% vergi uygulanacak” açıklaması, özellikle Meksika, Kanada, Güney Kore ve Japonya üzerinden araç ithalatına dayalı şirketleri hedef aldı.
General Motors (GM) bu noktada en kırılgan oyunculardan biri olarak öne çıkıyor. Şirketin ABD’de sattığı araçların sadece 52%’si yerli montajdan gelirken, 30%’u Meksika ve Kanada’dan, 18%’i ise diğer ülkelerden ithal ediliyor. Bu yapı, GM’yi yeni tarife ortamında ciddi marj baskısı altına sokuyor.
Ford (F) ve Tesla (TSLA) ise göreceli olarak daha avantajlı. Tesla’nın üretim tesislerinin büyük bölümü ABD’de yer alıyor. Ford ise bazı motor parçalarında ithalata bağımlı olsa da araç montajının 78%’ini ABD’de gerçekleştiriyor. Buna karşın Stellantis (STLA), üretiminin 39%’unu Kanada ve Meksika’da yaptığı için orta düzeyde risk altında. Deutsche Bank analistlerine göre, bu üç üretici arasında GM, Meksika ağırlıklı üretim yapısı nedeniyle en çok baskılanabilecek hisse.
Ayrıca otomotivde sadece nihai ürünler değil, tedarik zinciri içindeki parça akışı da büyük önem taşıyor. Elektronik sistemlerden şanzımana kadar birçok kritik bileşenin ithalatına gelen bu yeni vergiler, sadece araç fiyatlarını değil, üretim sürelerini ve rekabetçi konumları da etkileyebilir. Bank of America analistleri, GM’nin tarife riskine karşı yeniden yapılanma sürecine girmesi gerekebileceğini belirtiyor. Uzun vadede ise yerli üretimi güçlü olan markalar bu krizden daha az hasarla çıkabilir.
Kazananlar ve kaybedenler: Hangi hisse nasıl etkileniyor?
Olumsuz Etkilenebilecek Hisseler
- Apple (AAPL): Apple ürünlerinin büyük bölümü Çin’de üretiliyor. Çin’e getirilen 54%’lük toplam tarife, şirketin üretim maliyetlerini ciddi şekilde artırarak brüt marjları baskılayabilir. Bu da kârlılığa doğrudan zarar verebilir.
- Nvidia (NVDA): Nvidia’nın çip üretiminde Tayvan’a olan yüksek bağımlılığı, Tayvan’a uygulanan 32% tarife nedeniyle maliyet baskısı yaratıyor. Bu hem marjları daraltabilir hem de tedarik zinciri esnekliğini zorlayabilir.
- Amazon (AMZN): Geniş ürün gamı içinde Çin, Vietnam ve Hindistan’dan gelen ürünlerin ağırlığı oldukça fazla. Bu ülkelerdeki yüksek tarifeler, Amazon’un ürün tedarik maliyetlerini yukarı çekerek hem tüketici fiyatlarını artırabilir hem de kârlılığı baskılayabilir.
- Tesla (TSLA): Tesla’nın bazı batarya ve elektronik komponentleri Çin’den temin ediliyor. Bu ithal girdilere uygulanan yüksek tarifeler, üretim maliyetlerini yukarı çekerken aynı zamanda Çin pazarındaki rekabet gücünü de zayıflatabilir.
- General Motors (GM): Satışlarının yaklaşık yarısını ABD’de üretse de geri kalan kısmı Kanada, Meksika ve Güney Kore gibi tarifeye tabi ülkelerden geliyor. Özellikle Meksika’dan yapılan tedarik, GM’yi sektörde en savunmasız pozisyona sokuyor.
- Nike (NKE): Vietnam üretimine ciddi ölçüde bağımlı olan Nike, 46%’lık tarife nedeniyle büyük bir maliyet baskısı altına girdi. Ürünlerin çoğu ABD’de satıldığından bu maliyet artışları marjları doğrudan etkileyebilir.
- Intel (INTC): Yarı iletkenlerin Çin ve Tayvan’dan gelen girdilerine bağımlılığı yüksek. Bu bölgelerdeki tarifeler, Intel’in üretim süreçlerini yavaşlatabilir ve fiyat rekabetçiliğini azaltabilir.
Olumlu Etkilenebilecek Hisseler
- Caterpillar (CAT) & Deere & Co (DE): Ağır sanayi ve tarım makinelerinde ABD iç üretimi güçlü olan bu şirketler, ithal alternatiflerin pahalılaşmasıyla avantaj kazanabilir. Ayrıca kamu altyapı harcamalarından pay alma potansiyelleri artabilir.
- Lockheed Martin (LMT) & Northrop Grumman (NOC): Savunma sanayii oyuncuları olarak üretimlerini tamamen ABD içinde sürdürüyorlar. Bu durum artan iç talep ve devlet destekleriyle birleştiğinde şirketlere güçlü nakit akışı sağlayabilir.
- Kroger (KR) & Walmart (WMT): Gıda ve zorunlu tüketim ürünlerine odaklı bu perakendeciler, yerli tedarik zincirleri sayesinde ithalat kaynaklı maliyet baskısından daha az etkileniyor. Ayrıca tüketicilerin fiyat duyarlılığının arttığı bu dönemde pazar payı da kazanabilirler.
- Home Depot (HD) & Sherwin-Williams (SHW): ABD konut piyasasına ve yerli üretime bağlı tedarik zincirlerine sahip olan bu şirketler, ithal yapı malzemelerinin pahalılaşması sonrası daha rekabetçi hale gelebilir.
- Ross Stores (ROST): Fiyat odaklı perakende modeli, tüketicilerin alım gücü düştüğünde tercih edilebilirliği artırıyor. Bu da şirketin kriz dönemlerinde defansif bir yatırım alternatifi olarak öne çıkmasını sağlıyor.
- Verizon (VZ) & AT&T (T): Telekom sektörü doğası gereği dış ticaret dalgalanmalarından sınırlı etkilenir. Yüksek temettü verimi ve istikrarlı gelir akışı sayesinde bu hisseler, volatil dönemlerde portföyde denge unsuru olabilir.
- Procter & Gamble (PG) & Colgate-Palmolive (CL): Temel tüketim ürünlerinde güçlü markalara sahip bu şirketler, maliyet artışlarını müşteriye yansıtma konusunda başarılı olduklarından, marjlarını koruyabilirler.
- Duke Energy (DUK) & American Electric Power (AEP): Regülasyonla korunan ve iç pazara hizmet eden enerji şirketleri, dış ticaret gerilimlerinden etkilenmez. Sabit nakit akışı ve yüksek temettü potansiyeli ile defansif yatırımcının gözdesidir.
Stratejik pozisyon alma zamanı
Yatırımcıların bu dalgalı ortamda ilk yapması gereken, portföy dayanıklılığını artırmak. Kısa vadede, yüksek ithalat bağımlılığı olan şirketlerden uzak durmak ve iç pazara yönelik faaliyet gösteren, yüksek nakit akışı yaratan ve defansif sektörlerdeki şirketlere yönelmek en mantıklı strateji olabilir.
Bunun yanında, temel tüketim, sağlık, kamu hizmetleri gibi sektörlerde faaliyet gösteren ve gelirlerinin büyük bölümü ABD iç pazarından gelen şirketler, tarifelere karşı dayanıklılık gösterebilir. Faizlerin düşeceği beklentisiyle birlikte, güçlü temettü ödeyen şirketler de yatırımcılar için güvenli liman niteliğinde olabilir.
Belirsizlik dönemleri, aynı zamanda fırsatların da yeniden dağıldığı dönemlerdir. Bu nedenle panik yerine stratejik yeniden dengeleme ile bu ortamı değerlendirmek mümkün.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı