2025 baharında küresel piyasaları sarsan gelişmelerin başında, ABD Başkanı Trump’ın “Kurtuluş Günü” olarak duyurduğu ve ithalatın neredeyse tamamına yayılan agresif gümrük tarifeleri geliyor. Bu adım, Trump yönetiminin uzun süredir işaret ettiği korumacı ekonomik vizyonunun en keskin uygulaması olarak kayda geçti.
Öyle ki, bu tarifelerin kapsamı Wall Street tarafından “en kötü senaryodan bile daha kötü” olarak nitelendiriliyor.
Son olarak Trump’ın tarife kararını açıklarken kullandığı ifadeler, piyasa üzerinde derin bir etki yarattı: “Bazen bir şeyi düzeltmek için ilaç vermek gerekir. Bu biraz acı verici olabilir ama iyileştirecek.”
Trump’ın bu söylemi, piyasalarda “şok tedavi” benzeri bir yaklaşım olarak algılandı. Trump’ın tarifeler konusunda geri adım atmayacağını anlayan piyasalar, ani açıklamalar ve ticari belirsizliklerin etkisiyle adeta sarsıldı.
ABD endeksleri ayı piyasasında
S&P 500 endeksi, 32 işlem günü önce ulaştığı 6.147 seviyesindeki zirveden 1.300 puandan fazla gerileyerek 15% değer kaybetti. Bu, pandemi döneminden bu yana yaşanan en sert düşüş olarak kayıtlara geçiyor.
Nasdaq 100 endeksi ayı piyasasına girerken, 5 trilyon dolardan fazla piyasa değeri silindi. Trump’ın “ilaç vermek gerek” açıklamasının ardından piyasa katılımcıları, politikaların kısa vadeli maliyetlerine odaklandı.
AAII Yatırımcı Duyarlılığı Anketi’nde yalnızca 21,8%’lik bir kesim piyasalar konusunda iyimserken, 61,9%’u kötümserdi. Bu veri, 2009 Mart ve 1990 Ekim dönemlerinden sonra en düşük yatırımcı güven seviyesine işaret ediyor.
Korku endeksi olarak takip edilen VIX endeksi 51%’e yakın artışla 2020 Covid döneminden bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Long/short oranı 150%’ye düşerek rekor düşük seviyeye geriledi. Türev piyasalarda S&P 500 vadeli işlemlerinde short pozisyonların oranı 58%’e yükselerek son dört yılın zirvesine ulaştı.
Güvenli limanlar olan altın, İsviçre frangı ve Japon yeni değer kazanırken, kısa vadede altın bile sert satış baskısıyla 3.000 dolar seviyesinin altına gerilese de tepki alımlarıyla toparlandı.
Kurumsal yatırımcılar yüksek frekanslı satışlarla pozisyonlarını kapatırken, perakende yatırımcılar önceki “dipten al” stratejilerinin aksine bu kez 2,5 saatlik dilimde 1,5 milyar dolarlık satış yaptı. Bu, bireysel yatırımcılar arasında da strateji değişimine işaret ediyor. İlginç şekilde aynı gün, bazı bireysel yatırımcılar 4,7 milyar dolarlık yeni giriş yaptı. Bu çelişkili tablo da piyasadaki duygusal dalgalanmaların boyutunu gözler önüne serdi.
Resesyon riski fiyatlanıyor
Goldman Sachs, tarife sonrası 2025 yılı ABD büyüme tahminini %1’e düşürürken çekirdek enflasyon beklentisini 3,5%’e yükseltti. İşsizlik oranı tahmini 4,5%’e çıkarıldı. UBS analistleri de küresel ekonomik büyümenin 50 – 100 baz puan azalabileceğini raporladı. Bu projeksiyonlar, resesyon riskinin yeniden gündeme taşındığını gösteriyor.
Swap piyasalarında Fed’in 2025 içinde 5 kez faiz indirimi yapacağı fiyatlanıyor. 10 yıllık Hazine tahvil getirisi 3,91%’e kadar düştü. Fed Başkanı Powell, “Ekonomik etkiler öngördüğümüzden daha büyük olabilir.” açıklamasıyla dikkat çekti. Powell, para politikası açısından kısa vadede net bir yol haritası sunmazken, “netlik kazanana kadar bekleyeceğiz” mesajı verdi.
Fonlar piyasa düşüşüne öncülük ediyor
Mart sonu itibarıyla kurumsal yatırımcılar net satış pozisyonuna geçerken, hedge fonlar yüksek frekanslı algoritmik işlemlerle hisse senetlerinden çıkış yaptı. JPMorgan’a göre ABD hisse senetlerinden son 4 haftada 31 milyar dolarlık çıkış gerçekleşti. Buna karşılık, Hazine tahvilleri ve altına yönelen sermaye akımları yeniden hız kazandı.
Birçok büyük kurum, bu süreçte 2025 bilanço projeksiyonlarını aşağı yönlü revize etti. Örneğin, Bank of America stratejistleri, daha önce yıllık 8% büyüme bekledikleri S&P 500 kâr artışının 2%’ye kadar gerileyebileceğini belirtti.
Morgan Stanley analistleri, halka arz penceresinin fiilen kapanmasıyla birlikte birçok büyüme şirketinin sermaye piyasasına erişiminin zorlaştığını ve bu nedenle yatırım planlarını askıya aldığını aktardı.
Citi ise müşterilerine yönelik değerlendirmesinde, risk primi artışının kurumların nakit pozisyonlarını yeniden gözden geçirmelerine neden olduğunu, bunun da sermaye harcamalarında yavaşlamaya yol açabileceğini kaydetti.
Bazı fon yöneticileri, 2025’in ikinci çeyreğinde “zayıf büyüme ve yüksek maliyet sarmalı” nedeniyle bilanço baskılarının daha da artacağını öngörüyor.
Bu hafta bankalar öncülüğünde başlayacak bilanço sezonunda şirketlerden gelecek yıl sonu öngörüleri, fiyatlamalar üzerinde belirleyici olabilir.
Çin’den misilleme geldi
Çin, 10 Nisan’dan itibaren ABD’den ithal edilen tüm ürünlere 34% tarife uygulayacağını açıkladı. Bu, ABD–Çin hattında 2018–2019 ticaret savaşı dönemini hatırlatan bir karşı adım oldu. Özellikle Çin’de faaliyet gösteren ABD şirketleri için bu gelişme kritik bir risk unsuru.
Çin basınında yayımlanan yorumlarda, ABD’nin ticaretteki payının 2018’de 19,2% iken 2024’te 14,7%’ye gerilediği; ASEAN ve Kuşak-Yol ülkeleriyle ticaret hacminin arttığı belirtiliyor. Bu da uzun vadede ABD’nin tedarik zincirlerindeki rolünün zayıflayabileceğine işaret ediyor.
Öte yandan tarifelerin oranlarına bakıldığında, bu oranların yalnızca gümrük vergisi değil aynı zamanda dış ticaret fazlasına dayalı siyasi mesajlar içerdiği anlaşılıyor.
Örneğin Vietnam’ın 2024 yılında ABD’ye ihracatı 136,6 milyar dolar, ticaret fazlası ise 123,5 milyar dolar. Bu da 90% oranında bir fazlaya işaret ediyor ve uygulanan 46%’lık tarife bu fazlaya göre şekillendirilmiş.
Tarifeler bu sefer farklı
Trump’ın yeni tarifeleri, 1930 Smoot-Hawley Tarifesi’ni anımsatsa da kritik farklılıklar satışları artırıyor. O dönemde de sert korumacılık adımları küresel ticareti daraltmış ve Büyük Buhran’ı derinleştirmişti. Ayrıca 2018’deki Trump–Çin tarifeleri döneminde de benzer piyasa tepkileri gözlenmişti. Bugünkü fark ise şu:
- ABD hisseleri tarihsel olarak pahalı seviyelerden satış yiyor.
- Bütçe açığı ve borç rekor düzeyde.
- Enflasyon kontrol altına alınamamış durumda.
- Çin ekonomisi 2018’e kıyasla daha zayıf bir büyüme döneminde.
Bu nedenle aynı büyüklükteki tarifelerin etkisi bugün çok daha sert olabiliyor.
Gerçekler ışığında öne çıkanlar
- S&P 500, son 3 günde 15% düştü; toplamda 5 trilyon doları aşkın piyasa değeri silindi.
- Trump, “Bazen ilaç gerekir” diyerek piyasa tepkisini küçümsedi.
- Goldman Sachs, resesyon ihtimalini 35%’ten 45%’e çıkardı.
- Polymarket’ta ABD’de 2025’te resesyon olasılığı %63 olarak fiyatlanıyor.
- VIX endeksi 50%’nin üzerinde yükseldi.
- Bireysel yatırımcılar sadece 2,5 saatte 1,5 milyar dolarlık satış yaptı; aynı gün 4,7 milyar dolarlık yeni giriş oldu.
- S&P 500 vadeli işlemlerinde short pozisyon oranı 58%’e ulaştı.
- Fed Başkanı Powell: “Belirsizlik çok yüksek, karar için netlik bekliyoruz.” dese de piyasalar yıl içinde 5 faiz indirimini fiyatlamaya başladı.
- Sermaye akımları tahvile ve altına yöneldi; hisse senetlerinden güçlü çıkış takip ediliyor.
Tüm bu göstergeler, küresel ölçekte yaşanan dalgalanmanın geçici olmadığını; yapısal, politika temelli bir güvensizlik dalgasına dönüştüğünü gösteriyor.
Borsa İstanbul’da düşüşler sınırlı
ABD tarafından Türkiye’ye yönelik uygulanan gümrük tarifesi oranı 10% ile sınırlı kaldı. Bu durum, diğer ülkelere kıyasla daha sınırlı bir dış ticaret şoku anlamına geliyor. Ayrıca Borsa İstanbul’daki yabancı yatırımcı oranı tarihsel olarak oldukça düşük seviyelerde. Bu nedenle küresel sermaye çıkışlarından doğrudan etkilenme riski sınırlı.
BIST 100 endeksi güne 3,5% kayıpla başlasa da bu düşüşün temel nedeni yurtdışı şoklardan çok içerideki beklenti değişimi ve kâr realizasyonları olarak öne çıkıyor. Borsa İstanbul Türkiye iç dinamikleri özelinde hareket ederken bilanço sezonunun yaklaşması ve kur gelişmeleri, endeksin yönü üzerinde daha belirleyici olabilir.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “İhracatımızın 80%’inden fazlası yakın ve dost ülkelere yapılıyor. Piyasada yaşanan çalkantının etkisini kalıcı görmüyorum.” açıklamaları BIST 100 endeksindeki kayıpların sınırlı da olsa telafi edilmesinde etkili oldu.
Küresel toparlanma için neye ihtiyaç var?
Piyasalarda yaşanan bu sert fiyatlamanın tersine dönmesi için birkaç başlıkta gelişme yaşanması gerekiyor. Öncelikle Trump yönetiminin tarifelerde geri adım atması ya da kapsamı daraltacak diplomatik manevralara açık olduğunu net biçimde göstermesi, ilk ve en kritik adım olabilir.
Şu ana dek gelen mesajlar ise karışık: Trump, “müzakereye açığız ama olağanüstü bir şey sunulmalı” diyerek kapıyı açık bıraksa da “acı ilaç” vurgusu tarifelerin yapışkanlığına işaret etti.
İkinci olarak, Fed’in daha güçlü bir yönlendirme ile faiz indirim sürecine dair net sinyaller vermesi bekleniyor. Para piyasalarında 2025 yılı içinde 5 faiz indirimi %100 olasılıkla fiyatlanmış durumda. Ancak Başkan Powell’ın belirsizlikler nedeniyle “veri odaklı ilerleme” mesajı, piyasada ikincil bir belirsizlik yaratıyor.
Faiz indirimleri enflasyonu yeniden yukarı tetikleme riski taşısa da resesyondan kaçınmak için en kritik adım faiz indirimleri gibi görünüyor. Fed’in bu ortamda faizleri yüksek tutmaya devam etmesi ise Trump’ın Fed Başkanı Powell’ı görevden alma ihtimalini artırabilir.
Hükümet içinde görev değişimleri, Kongre’nin ticaret politikalarında daha fazla söz sahibi olması veya bazı yasal müdahaleler, piyasaların yönü açısından belirleyici olabilse de şu ana kadar yürütmenin bu konuda geri adım atmaya niyeti olduğuna dair net bir işaret bulunmuyor.
Piyasalar altın’a sığınıyor
2025 yılının ilk çeyreği, altın için tarihi bir boğa sezonuna sahne oldu. Ons altın fiyatı, ticari belirsizliklerin etkisiyle ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Fakat bu ralli, yalnızca jeopolitik risk ya da enflasyon beklentileriyle açıklanamıyor. Çünkü altın talebindeki patlamanın temelinde, hem bireysel hem de kurumsal yatırımcı davranışlarındaki değişimler yatıyor.
Standard Chartered verilerine göre, 2025’in ilk çeyreğinde altın fonlarına 19,2 milyar dolarlık yeni sermaye girişi oldu. Bu, pandemi döneminden bu yana görülen en yüksek parasal akım. Altın fonlarına yönelik bu talep artışı, sadece enflasyon endişesiyle değil, aynı zamanda portföylerde “güvenli liman” arayışının da yükselmesiyle ilişkili.
Bank of America’nın fon yöneticilerine yaptığı son anketine göre, portföylerdeki nakit oranı son beş yılın en büyük aylık artışını kaydetti. Bu durum, likidite tercihlerinin arttığı ve riskten kaçışın net bir sinyali olarak okunabilir.
Son haftalarda hedge fonlara yönelik teminat tamamlama çağrıları 2020 pandemi dönemi seviyelerine ulaştı. Bu durum, riskli pozisyonların azaltılmasına ve hedge fonlar tarafından likidite ihtiyacıyla altın satışlarına neden oldu. Bu nedenle, altın fiyatlarındaki rekor seviyelere ulaşılmasının ardından gelen düşüşler, teknik seviyelerin ötesinde zorunlu pozisyon kapamalarından da etkilenmiş olabilir.
Altın fiyatlarını destekleyen bir diğer unsur da ABD Hazine tahvilleri ve Almanya gibi merkez ekonomilere ait tahvillerdeki getiri düşüşü oldu. 10 yıllık ABD tahvil getirisi 4,13%’e kadar gerilerken, Euro bölgesi tahvilleri de düşüş gösterdi. Düşük tahvil getirileri, getirisi olmayan altının relatif cazibesini artırdı.
Ayrıca merkez bankalarının son yıllarda yaptığı rekor düzeyde altın alımları, arz taleple birlikte uzun vadeli fiyat dengelerinde belirleyici oluyor. Dünya Altın Konseyi’ne göre merkez bankalarının net altın alımları 2025’in ilk çeyreğinde tarihi ortalamaların çok üzerinde seyretmeye devam etti.
Yani altındaki son yükseliş, yalnızca jeopolitik belirsizliklerin ya da ticaret savaşının sonucu değil, aynı zamanda finansal sistemdeki oynaklık, marj baskısı, faiz beklentileri ve likidite tercihlerindeki değişim gibi çok sayıda faktörün bir araya gelmesiyle açıklanabilir.
Altının, piyasa belirsizlikleri karşısında yeniden portföylerin merkezine oturması, klasik güvenli liman rolüne dönüşü tescilliyor.
Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı
Bu içerik hazırlanırken faydalanılan kaynak: Bloomberg1, 2, FT, Saxobank, FedWatch