Borsa İstanbul Notları

2026’da 60/40 portföyü Türkiye borsalarında işe yarayabilir mi?

2026’da 60/40 portföyü Türkiye borsalarında işe yarayabilir mi?
Google News Icon Takip Et

2025 yılı, Borsa İstanbul açısından “iskontolu ama yalnız” bir yıl olarak hatırlanacak gibi duruyor. 

Birçok büyük ve kaliteli şirket, tarihsel çarpanlarının oldukça altında işlem görmesine rağmen güçlü bir fiyat performansı sergileyemedi. 

Bunun nedenleri netti: iç siyasi belirsizlikler, yüksek mevduat faizleri ve yabancı yatırımcının uzun süre piyasadan uzak durması.

Ancak 2026’ya girerken tablo belirgin şekilde değişmeye başladı. Para politikasında yön değişti, siyasi riskler azaldı ve Türkiye yeniden küresel yatırımcı radarına girmeye başladı. 

Tam da bu noktada, ABD’de onlarca yıldır kullanılan klasik “60/40 portföy” yaklaşımı, Türkiye piyasaları için yeniden tartışmaya değer hale geliyor. Bu portföy stratejisi %60 hisse ve %40 tahvil dağılımını öneriyor.

Peki, bu model 2026’da Türkiye borsalarında gerçekten işe yarayabilir mi?

2025 cazipti ama katalizör yoktu

2025 yılı boyunca Borsa İstanbul’daki birçok büyük şirket; toparlanan bilançolara, iyileşen kârlılığa ve nakit akışlarına rağmen düşük seviyelerde fiyatlandı. Bunun temel nedeni şirketlerin kendisi değil, yatırım ortamıydı.

%47,5 seviyelerinde olan yüksek politika faizi, yatırımcıyı doğal olarak risksiz getiriye yönlendirdi. Mevduat ve para piyasası fonları, hisse senedine kıyasla çok daha cazip bir alternatif sundu. Aynı dönemde iç siyasi gündemdeki belirsizlikler ve yüksek CDS seviyeleri, yabancı yatırımcı açısından Türkiye’yi “bekle-gör” kategorisinde tuttu.

Bu yüzden değerleme açısından cazip, fakat talep açısından zayıf bir hisse piyasası ortaya çıktı.

2026’ya girerken tablo değişebilir mi?

2025’in ikinci yarısından itibaren ise dengeler değişmeye başladı. TCMB, parasal sıkılığı kademeli olarak gevşetmeye başladı ve politika faizi yıl sonunda %38 seviyesine kadar geriledi. Daha da önemlisi, piyasa beklentileri bu sürecin 2026’da da devam edeceği yönünde.

TCMB Beklenti Anketi’ne göre politika faizinin 2026 sonunda %28 seviyelerine kadar düşmesi öngörülüyor. Bu, sadece hisseler için değil, tahvil piyasası için de son derece kritik bir sinyal.

Aynı dönemde enflasyonda dezenflasyon sürecinin sürmesi, risk algısının düzelmesini sağladı. Türkiye CDS’leri yıl içinde 370’li seviyeleri test etse de bugün itibarıyla 206 seviyelerine kadar geriledi. Bu seviye, 2018’den bu yana görülen en düşük CDS seviyelerinden biri.

👉 CDS’in düşmesi ne anlama geliyor? Türkiye risk priminin azaldığı, yani ülkenin yeniden “yatırım yapılabilir bir hikâye” sunmaya başladığı anlamına geliyor. Bu da yabancı yatırımcı girişinin önünü açabilecek en önemli faktörlerden biri.

Yabancı yatırımcı için önce tahvil, sonra hisse

Türkiye piyasalarına yabancı yatırımcı girişini değerlendirirken önemli bir detayı gözden kaçırmamak gerekiyor: Yabancı yatırımcı genellikle ilk etapta hisse senedi değil, tahvil alır.

Bunun nedeni oldukça basit. Tahviller, ülke riskine maruz kalmanın daha kontrollü bir yolunu sunar. Faizler yüksekken girip, faizler düştükçe hem kupon getirisi hem de fiyat artışı elde etmek mümkündür. 

Özellikle CDS’lerin gerilediği ve faiz indirim sürecinin başladığı dönemlerde, tahvil piyasası yabancı için çok daha cazip hale gelir.

Dolayısıyla 2026’da yabancı ilgisi artsa bile, hisselerde bu etkinin gecikmeli hissedilmesi mümkün. İşte tam bu noktada, portföy dengesi kavramı ön plana çıkabilir.

60/40 portföy nedir ve neden yıllarca işe yaradı?

ABD’de uzun yıllardır kullanılan klasik 60/40 portföy modeli, yatırımcı varlıklarının %60’ının hisse senetlerine, %40’ının ise tahvillere ayrılmasını öngörüyor. Bu yaklaşımın temel amacı, büyüme ve istikrar arasında denge kurmak.

Hisseler uzun vadede büyüme sağlar, ancak oynaktır. Tahviller ise daha düşük riskli, daha istikrarlı bir getiri sunar ve piyasa dalgalanmalarında portföyü dengeler. 

Özellikle faizlerin düştüğü dönemlerde tahviller, hisse performansı zayıf kalsa bile portföyün toplam getirisini destekleyebilir.

Son yıllarda ABD’de bu model yüksek faiz ortamı nedeniyle sorgulanmıştı. Ancak Türkiye için 2026’ya girerken tablo tam tersine dönüyor olabilir.

Türkiye’de 2026 için 60/40 neden anlamlı olabilir?

Türkiye özelinde 2026’yı farklı kılan birkaç kritik unsur var:

Birincisi, faizler hâlâ yüksek ama düşüş trendinde. Bu, tahviller için nadir bulunan bir fırsat sunuyor. Yüksek başlangıç faizi, güçlü kupon geliri; olası faiz indirimleri ise tahvil fiyatlarında yukarı yönlü potansiyel anlamına geliyor.

İkincisi, hisse senetleri hâlâ görece cazip seviyelerde. 2025 boyunca baskılanmış değerlemeler, faiz indirimleri ve yabancı girişleriyle birlikte orta vadede anlamlı bir toparlanma potansiyeli taşıyor. Ancak bu toparlanmanın zamana yayılması oldukça olası.

Üçüncüsü ise siyasi belirsizliklerin azalması ve CDS’lerdeki sert düşüş, Türkiye’nin risk algısını belirgin şekilde iyileştirdi. Bu da hem tahvil hem hisse tarafında yabancı ilgisini destekleyebilir.

Bu üç unsur bir araya geldiğinde, hisse performansı gecikse bile tahvil getirilerinin portföyü taşıdığı, dengeli bir yapı ortaya çıkıyor. Yani klasik 60/40 yaklaşımı, Türkiye için uzun bir aradan sonra yeniden “mantıklı” hale gelebilir.

60/40 birebir mi uygulanmalı, yoksa uyarlanmalı mı?

Elbette Türkiye piyasalarının dinamikleri ABD ile birebir aynı değil. Bu nedenle 60/40 oranını mükemmel işleyen bir reçete gibi görmek yerine, bir çerçeve olarak değerlendirmek daha sağlıklı olur.

Örneğin risk iştahı yüksek yatırımcılar için hisse ağırlığı %60’ın üzerine çıkabilir. Daha temkinli yatırımcılar ise tahvil ağırlığını artırarak portföy oynaklığını daha da azaltabilir. 

Buradaki kritik nokta, tek bir varlık sınıfına “ya hep ya hiç” yaklaşımıyla yüklenmek yerine, farklı senaryolara dayanıklı bir yapı kurmak.

2026’da hisse senetleri beklenen performansı hemen göstermese bile tahvil tarafındaki güçlü nakit akışı ve potansiyel fiyat kazancı yatırımcının sabrını ödüllendirebilir.

2026, dengeyi yeniden hatırlama yılı olabilir

2025 yılı yatırımcıya sabrı öğretti. 2026 ise dengeyi hatırlatabilir. 

Düşen faizler, azalan risk primi ve olası yabancı girişleri; hem tahvil hem hisse tarafında fırsatların aynı anda masada olduğu nadir bir dönem yaratıyor.

Bu ortamda 60/40 portföy yaklaşımı, Türkiye piyasaları için yeniden anlam kazanıyor. Ne tamamen hisseye yüklenmek, ne de tüm varlığı faizde tutmak… 

Belki de 2026’nın ana teması tam olarak bu olacak: denge.

Ve bazen piyasada en iyi strateji, en karmaşık olan değil; en zamansız görünenin, yeniden doğru zamana denk gelmesidir.

Burada yer alan bilgiler yatırım tavsiyesi içermez. Bilgi için: Midas Sorumluluk Beyanı

Notification Icon

Aktar, tut, kazan

Midas'a varlık aktar, 90 gün tut; AirPods Pro 3, Apple Watch Series 11 veya iPhone 17 Pro senin olsun.

Hemen Keşfet